YENİDEN İNSAN İNSANA...

Bazen, şöyle bakıyorum da çok gereksiz yere hem zamanımızı hem de enerjimizi heba ediyoruz diye, düşünüyorum.

Bizim kendi kültürümüzden mi kaynaklanıyor yoksa konumlandığımız Ortadoğu coğrafyasının “Ortadoğululuk” kültüründen mi?..

Nedense çocuksu tepkiler veriyoruz.

Gelişmelere kitabın ortasından dalıyoruz.

Tabii ki memleketimizde cereyan eden hadiseler radarımıza takılacak, olan-bitenin mahiyetini anlamak için çaba sarf edeceğiz.

Şöyle bakıyorum da, artık iyice kani olmaya başladım. İktidar cenahında iyiden iyiye bir sinir harbi zuhur etmeye başladı.

Siyaset kurumu içindeki her nevi gelişmeye agresif bir biçimde tepki veriyorlar. En basit eleştiriye, tavsiyeye, yergiye tahammülleri kalmadı, görmek bile istemiyorlar.

Şimdi bakıyorum da...

Cari dönemde gerçekten de muhalefet yapmak, kamuoyuna yansıyan sorunları bir şekilde halkın nazarına sunmak, zorlaşmaya başladı. Özellikle, cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, anladığım kadarıyla “sözde bir muhalefet yapısının” teşkilinden yana.

Ama böyle bir muhalefet, demokrasinin gelişimine katkı sağlar mı? Zaten bizim ülkemizde en büyük eksiklik, “etkili iletişim kuramamak”. Zaman zaman, ben, muhalefeti gereksiz çıkışlarından ötürü, vasat altı siyaset izlediklerinden dolayı çok kere eleştirdim.

Son tahlilde, muhalefet bloğu Türkiye’de yaşanan gelişmeler için ne demeli, bilemiyorum.

Konuşmadan, tartışmadan, istişare etmeden, kamuoyunun tamamını ilgilendiren hususlarda nasıl bir istikamet belirlenecek?

Bakın nasıl ki yer yer muhalefet partilerinin incir çekirdeğini doldurmayan demeçleri, toplumun tansiyonunu kabartmaya yetiyorsa...

Hükümetin-Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi Kabinesinin- yaşananları, insanların deneyimlediklerini “yok sayması” da aynı derecede halkın nabzını yükseltiyor.

*  *  *

Sabah gazetesi kıdemli yazarı Sayın Yavuz Donat, geçmiş bir tarihte yazdığı köşe yazısında AK Parti saflarında önemli hizmetlerde bulunmuş ve yine önemli görevleri icra etmiş Sayın Cemil Çiçek ile söyleşi gerçekleştirmiş.

Sayın Cemil Çiçek’in şu tespitleri kayda değer:

- Bir ülkenin gelişmişliği sadece kişi başına düşen milli gelirle ve bir kişiye kaç araba düştüğü ile ölçülmez.

- Müzakere, tartışma, diyalog kültürü, üslûp de bir gelişmişlik göstergesidir.

 

İşte “bilge insan”, “akil insan” olmak, böyle bir şey.

Nerede sağduyu?

Nerede aklıselim?

Nerede müzakere?

Nerede “ortak akıl oluşturma” inisiyatifi?

İşte bunlar olmayınca, sığ bir çevrede vasat altında bir düşünce ikliminde boğulup kalırız. Ben de çoğu kez yazılarımda, konuşmaktan, yapıcı-eleştirel ama yıkıcı olmayan eleştirilerden dem vurdum.

Olan değil ama “olması gereken” budur: Yeniden “insan insana” diyalog kurabilmek.

Aslında, bizim siyaset deneyimimiz ne olursa olsun derin geçmişe sahip. Ama bir türlü bir araya gelip sorunlarımızı halledebilmek için, tüm enerjimizi ve düşünce havzamızı tek bir hedefe kanalize edemiyoruz.

Bundan sonra yapılabilecekler arasında şunu gösterebiliriz.

Eğer ki, üst düzeyde demokratik bir toplum düşlüyorsak, bunun “eşgüdüm” ve yine “işbölümü” ile “uzmanlaşma”-yani işi ehline vermeyle hemen hemen doğru orantılı olacağını göreceğiz.

Aslında...

Sahip olduğumuz sorunların üzerinden kalkmak çok zor olmasa gerek. Sadece yapmamız gereken, sımsıkı şekilde duran yumruklarımızı gevşetmek ve gergin yüz hâlimizi daha tebessüm dolu bir vaziyete getirmek...

Yanisi...

İLETİŞİM için “ben hazırım” sinyalini vermek.

Çok mu zor?  

 

BELEDİYELER

EKONOMİ