BİG GAME(?)

Neredeyse 2 yıldır tecrübe ettiğimiz Covid-19 salgını üzerine tevatürlerin biri bin para!

Bildiğiniz gibi…

Kimileri; bunu, Çin Halk Cumhuriyeti’nin dünyaya yeni bir oyuncu ama güçlü bir oyuncu olarak girmek için ürettiğini ileri sürüyor.

Amerika Birleşik Devletleri cephesinden bakıldığında ise durum, nüfus politikalarına kadar vardırılıyor.

Geçenlerde sabah gazetesi yazarı Sayın Mehmet Barlas’ı okurken öğrendim. Çin yönetimi daha önceki nüfus politikalarına yönelik uygulamalarından vazgeçmek üzereymiş. Çin nüfusu beklenenden daha hızlı yaşlanıyormuş. Çin yönetimi, çocuk doğumunu teşvik etmek adına epeyce yüksek bir parasal ödeme yapmaya hazırlanıyormuş.

*  *  *

Bilmiyorum ama, olaylara farklı açılardan bakmaya meyilli yazarları okuduğunuzda… Özellikle, yine sabah gazetesi yazarı Sayın Haşmet Babaoğlu, bu son dönemlerde yeryüzünü şekillendirme “operasyonlarına” dikkat çeken epeyce yazı kaleme aldı.

Demem o ki… Ne sadece o ne sadece bu… İhtiyatlı olmak “zorundayız”. Sonuç itibariyle küresel güçler, insanlığı bir girdabın içine çekmeye çalışıyorlar. Bu yaşadığımız salgın ister İLAHİ BİR ADALET neticesinde tecelli etmiş olsun isterse de laboratuvar ortamında insanlığın geleceğine musallat edilmiş olsun… Sanki fazla bir şey değişmeyecek gibi. Sonuç itibariyle “gizli eller” sütre arkasından, insanlara neye inanmaları gerekiyorsa o minvalde bir dekorasyon sunmakta.

Esas itibariyle gerçekten de artık 21.yüzyıl bağlamında yeni dengeler kurgulanmakta. Amerikan cephesinde de Çin cephesinde de birbirini itham eden salvolar ama, esas itibariyle sanırım çok daha farklı bir düzen kurgulanmakta.

Esasında biz bunlara aşinayız. Yıllardır seslendirilen ve yazılan senaryolar bunlar: İnsanların âdeta robotlaştırılacakları, anbean takip edilecekleri vb…

*  *  *

Yine bu bağlamda, gelişmeleri imbikten geçirip süzdüğümüzde, karşımıza çıkan manzara…

ULUS DEVLETLERİ hedef almakta.

Bir şekilde ortam bu şekilde “bulandırılmakta” ve büyük oyun için oyunun parçası olamamış veyahut oyuna dâhil olmakta direnen uluslar, bir şekilde terbiye edilmekte.

Öte yandan BİZİM MAHALLEYE bakıyoruz, yani ülkemize… Hiçbir şey değişmiyor.

Özellikle muhalefeti anlamıyorum… SEÇİM de SEÇİM diye diretiyorlar. Sığ politika gütmek sanırım böyle bir şey. Seçime yönelik ufukta herhangi bir şey belirmemiş.

Aslında buna kendi kendine gelin güvey olmak denir.

Bir de şu var, dikkat ediyor musunuz, muhalefet cenahı neredeyse her gün şikâyet ediyor. Sanırım, eleştirmek ve yanlışları belirtmek ile şikâyet etmek arasında fark vardır.

Şöyle düşünüyorum da, uluslararası boyutta kartların yeniden karıldığı, oyuncuların bukalemun gibi deri değiştirdiği bir “süreçte”, iktidar olarak bir ülkeyi yönetmek mi veya muhalefet olmak mı kolaydır?

Siz de hatırlayacaksınız… Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan, yeri geldiğinde Türkiye’de siyasetçi olmaya yönelik olarak; siyasetçinin iki gömleği vardır, biri ‘bayramlık’ diğeri de ‘idamlık’ diye, ifadesini kullanır.

Gerçekten de yirmibirinci yüzyılın ilk çeyreği itibariyle Türkiye siyasetine damga vuran bir AK Parti ve Sayın Erdoğan gerçeği vardır. Gerçekten de Türkiye’de siyasetçilik, bir tık ileri liderlik vasfını 20 yıldır artan bir ivme ile sırtınızda taşımanız, bence hakkı verilmesi gereken bir reelpolitiktir.

Bence, bugün itibariyle… Muhalefet partileri şikâyet etmek yerine, vizyonları daha geniş açılı olmak kaydıyla ülkemiz adına neyi “farklı söyleyebiliriz”; kitleleri nasıl “daha iyi ikna edebiliriz” ve dahası masada duran sorunlar minvalinde orijinal bir çözüm sunabiliriz, diye beyin jimnastiği yapmak durumundadır.

Çünkü, ortada duran salgın da sütre arkasında döndürülen dolaplar da sadece iktidarları hedef almamaktadır…

  

BELEDİYELER

EKONOMİ