Hakkında

  • İBRAHİM HALİL ÖZKAN 4 Yazı

    Tüm Yazıları
Küresel Çözüm Platformu Toplantıları devam ediyor.

Küresel Çözüm Platformu, küresel açılımlarına devam ediyor

Afrikalılar ile toplantı 

Küresel Çözüm Platformu, nitelikli projelerine ve küresel açılımlarına devam ediyor. Platform üyeleri önceki gün, Yıldz Teknopark Bina Business Incubator Hızlandırıcı merkezinde 100’ü aşkın özel davetlinin katıldığı toplantıda nitelikli projelerini anlatma fırsatı yakaladılar. 

MEEI ( Mindshift Empowerment & Employment Initiative) Kurucusu Daniel Ayodele, Başkanı Martins Arebun , Türkiye Başkanı Dr. Yavuz Selim Sılay & Danışma Kurulu Başkanı Zeki Güvercin 2024 için ilk lansman Kahvaltı toplantılarını Yıldız Teknopark, Bina Business Incubator Hızlandırıcı Merkezinde 100ü aşkın özel davetli ile başarıyla gerçekleştirdi.Yıldız Teknoparkta yapılan toplantıya Türkiye' nin Amerika Fahri konsolosu Nurten Ural, Nijerya, Sudan, Gana, Togo, Kongo, Hindistanda ve Benin de iş yapan bir çok firmanın yetkilileri ve yeni nesil yazılım şirketleri de katıldı. Erciyes teknopark yönetim kurulu başkanı Prof. Dr. Abdulhakim Coşkun ve Mustafa Cüneyt Çıkmaz yapay doku imalatı ile sentetik üretimi  yapıyorlar. Türkiye Senegal iş konseyi DEİK Başkanı Zeki Güvercin 
Daniel Deji Ayodele yaptığı açıklamada Afrika ile Türkiye'de ki ticareti geliştirmek için aracıların ortadan çıkarılması için projeler geliştirildiğini ve yazılım geliştirdiklerini ifade etti. Amerikan ve tüm Afrika pazarına hakim olmak için Türkiye’deki ürünlerin bu koskoca kıtada ihraç edilmesi için çalışıldığını, yeni yatırımlar beklendiğini ve yeni küresel açılımlara imza atılması gerektiğini kaydetti.
Afrika'da devlet ve özel sektör tüm sektörler

Ayodele,  yaptığı açıklamada Afrika’daki pazarların büyüklüğünü anlatarak, “Kenya 58 milyon, Kongo 100 milyon, Ruanda 15 milyon, Nijerya 250 milyon, Gana 35 milyon insan demektir,  buralarda irtibat kurulabilecek sektörlerin n arasında  inşaat emlak maden, teknoloji, sağlık bakım, ticaret marketçilik, tekstil, üretim alanı, tarım teknolojileri gelmektedir. Doğru kontaklar kurulması gerekmektedir. Saha da olmasan başarılı olunamaz web sitesinden bakmakla olmaz, bağlantı kurulması lazım, irtibat kurulması lazım” değerlendirmesini yaptı. 
Nijerya’nın Amerika ile özel ilişkileri olduğunu, Türk yatırımcıların Nijerya üzerinden Amerikan pazarına girebileceğini kaydeden Ayodele, “Nijerya Batı Afrikanın kapısı gibi olan ve 15 ülkenin merkezi olan ülkedir. Bu ülkelerle işbirliği yapılabilir. Dürüstlük ve samimiyet duygusu içinde olan herkese kapımız açık” açıklamasını yaptı. .

Zeki Güvercin ise Afrika'ya toplam ihracatımızın %10 olduğunu vurgulayarak, “İngiltere Eğitim ihracatı çok önemli 26 milyon dolar gelir elde edildi. Türkiye bu pazardan kendisine neden yer ayırmasın? Türkiye ilaç sektöründe Afrika'ya açılıyor. Türkiye Cezayir’de çölde tarım ve hayvancılık yapmaktadır. Nasıl ki başka ülkeler Türkiye'de tarım ve hayvancılık yapıyorsa bizde oralarda aktif olarak bulunuyoruz. Küresel Çözüm Platformu olarak ne kadar isabetli bir platform kurduğumuz bir kez daha gördük” diye konuştu. Hakan Berktaş ise yaptığı konuşmada Asya ülkelerinin Afrika ve Ortadoğu da iş yaptığını vurgulayarak, “Küresel Çözüm Platformu olarak MEEİ’nin yaptığı çalışmaları hayranlık ve takdirle takip etmekteyiz. Bizler de her şekilde bu tür organizasyonlara destek vermekteyiz. İşbirliği yapmaktayız. Küresel Çözüm Platformu olarak biz ayrıca sosyal projelere ve eğitim konusunda da hizmet vermekte ve projeler geliştirmekteyiz “ ifadelerini kullandı.

Devamı
Pavyon bir Kültür değildir

Pavyon bir Kültür değildir.

Türk toplumu geçmişten günümüze kadar hiçbir zaman "pavyon kültürü" denilen enteresan eğlence sektörünün bir ürünü bir sahibi, bir üreteni, bir başlangıcı veya sahiplenicisi olmamıştır. Bunun bir kültür olduğunu iddia edenlerin ise sığ düşüncede oldukları hemen anlaşılıyor. Osmanlı Devleti'nin son dönemlerinde belki azınlığa bazı hakların tanınması yani 1 meşrutiyetle birlikte bazı esnekliklerin olduğu söylenebilinir ama bu ülkemizde pavyon kültürü denilen şeyin bizim oluşturduğumuz anlamına gelmez bununla birlikte dışarıdan gelen ithal olan bu eğlencenin, sahiplenicileri de müzisyenler kesinlikle değildir. Bu sektörün sahibi parayı tamamen içkiden kazanan tayfaya ait bir durumudur ve tam bir reklam stratejisi olmaktadır.

Bu konuyu içki sektörünün sahiplenip toplumun ortasına atan da bu kesimin bir malzemesidir. Burada tamamen kendilerine bağımlı yaptığı, sömürdüğü insanları, kullandığı ise acı bir gerçektir Cumhuriyetin ilk dönemlerinde çocukların ellerine verilen biralardan, içki sıralarında çekilen resimler, reklamlarından ve gazete kupürlerinden bunu çok rahat görebiliyoruz. T.C. ilk dönemlerinde batılaşma politikalarıyla birlikte ülkemize gelen içki meselesi ise kesinlikle Türk menşeli bir konu değildir. Ayrıca Türk toplumu hiçbir zaman içkinin içinde olmamıştır, tamamen batı özentisi kişilerin batıdan ithal etmeleri ile orada bulunan taverna içkili eğlence sektörünü alıp ülkemize monte etmelerinden başka bir şey değildir. Bunu bir kültür gibi insanlarımıza yedirmeleri ayrıca büyük bir REZALETTİR bununla birlikte asıl mesele içki içmenin normalleşmesini alt mesaj olarak veren bu tanımlama zayıftır, mesnetsiz ve anlamasızdır. Her defa en önemli konuları dahi gündemine almayan akıl fukarası isimlerin 120 gündür, soykırım yapan İsrail'e lanet dahi okumamaları bir tarafa saçma bir dizi filim ile gündeme  gelen bu kelimenin savunucusu olmaları ise tam bir akıl tutulmasıdır.

Bu zamanda asıl sorunlara eğilmeyen aydın sınıfı ve ünlülerimizin kafalarını kumdan çıkardığı günleri görebilecek miyiz bunu sormak gerekiyor. Pavyon ile Kültür kelimeleri bile yanyana gelemesi de enteresandır bu ifadeleri kullananların bir kitap dahi okumadıkalarını varsayıyoruz.
Bu yüzden içi boş gündemler yerine daha önemli gündemleri anlatmak paylaşmak daha iyidir . Ülkemizde maalesef etki ajanlarının varlığını kabul etmemiz gerekir. Her zaman buna benzer gündeme taşıyarak magazinel şeylerdrn bahsederek, Türkiye'nin etrafında dönen ateşten çemberi hatırlatmak istemezler ve İsrail'in aralıksız 120 gündür devam eden soykırımını anlatmamak ise bizce hiçbir Aydın'a yazara veya ünlü isimlere yakışmıyor tam tersine bu konuları her gün özellikle boykot meselesini her dakika gündeme getirmek gerekiyor takı kafamıza yerleşene kadar her ne kadar Buralardan beslenen birçoğu ünlü isim olsa da arada birkaç tane sanatçının bunları zikretmesi bizi gururlandırıyor.

İnsan hak ve özgürlükler konusnda Batı toplumları özellikle İsrail konusunda bir uyanış sergilediğini anlatmalıyız çok şükür bizim toplumumuzda bu eskiden beri var ama son zamanlarda Avrupa'da Avustralya'da Amerika'da  kar kış yağmur çamur demeden protesto etmeleri ise manidardır. Halen bir çok  firma İsrail ile alışverişini Türkiye üzerinden yürütmesi asıl meselenin kökü bizim ülkemizden geçiyor demeden kendimizi alamıyoruz, bir taraftan masum insanların ölümü daha düne kadar 6 Şubat depremini acısını atlatamadan başka acıları bu topraklarda hissediyoruz. 6 Şubat depreminin 1. seneyi devriyesinde o acıları bir daha yaşamayalım diye dua ediyorum ve depremlerde toprağa verdiğimiz Canlarımızı ve Şehitlerimizi rahmet diliyor, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum.


Bazı hikayeler acıdan beslenir derler ama bizim acımız daha büyük, çetin ve zorlu bu yüzden iklimimizde, coğrafyamızda olmak yaşamak da zor olsa gerektir.
Özellikle kendimize bu soruyu sormamız gerekiyor daha ne kadar bu konulara sessiz kalacağız?

Devamı
Bin Yıllık Suç şebekesi ve tarikatı (Köşe Yazısı)

Bin Yıllık Suç şebekesi ve tarikatı

1000 Yıllık suç şebekesi ve tarikatı adlı özel dosya haberimizden tam 3 aylık çalışmayla yaptık Epstein vakasının tekrar ortaya çıkması ve bazı gelişmelerin medyaya yansıması ile son günlerde Amerika'da meydana gelen Sinegog olaylarının bir bütün olduğunu ele aldık ve bunu kaynaklarıyla delilleriyle ve tanıkların kendi ifadeleriyle ortaya koymaya çalıştık Ayrıca bu konunun ne kadar vahim bir konu olduğunu daha sonraki araştırmalarımızda çok net gördük zira birbiriyle ilişkili bu konular bağımsız gibi görünse de bir para planı, pramidi ile bir suç şebekesi planı, pramidi, ile bir organizasyon planı, pramidi olduğunu gördük bununla alakalı birçok yazarın elinde çok belli olmamasına rağmen Biz direkt kaynaktan beslenerek bu konunun geçmişini bugününü ele aldık Bu konuyla alakalı ilgili çok az arşiv kısıtlı olmasına rağmen birdaha belirletelim bu konu ile ilgili internet veri tabanı tamamen kısıtlıdır. Sanki birileri bu konuyu kapatmak istemektedir. Bjr çok hesabımız araştırma anında sudan sebeple kapatıldı ve sosyal medyanın ve internetin böyle bir kötü tarafından bahsetmemiz gerektiğini anlatmalıyız kendi sunucularımızda ve web sitemiz olmazsa bunları dahi yazamayacağız. Bunu bilgi notu olarak alın lütfen. Öncelikle mahkeme tutanakları ve de kişilerlin ifadeleri ile gerçek neticeye ulaştık bunun sonunda son bir kapanış yazısı yazmamız gerektine inanıyoruz bununla alakalı şunu ifade etmeliyiz ki bu konu haberde ilk defa karşımıza çıkmış bir konu değil suç şebekelerinin herhangi bir nedenle bir dini tarikatlar ile olan birlikteliğini bilmiyorduk (terörist gruplar vs hariç) buradaki asıl farklı olan, enteresan olan konu budur bununla alakalı en son İsrail'in Filistin'de yapmış olduğu katliamıda bu sebeple bugün yüzüne çıkmış olduğunu anlıyoruz. Herşey sebep sonuç ilişkisi içerisinde yürüyor ve böyle şekilleniyor. Son günlerde meyadana gelen katliama  karşı protestolar ve bu olaylar ile birlikte deyim yerindeyse dünyda tam bir uyanış haline geldi halen maalesef uyanamayanlar varsa şayet kendi bilecekleri bir konu ama batı toplumu konuyu anlamasına rağmen yöneticilerinin yine bu Zengin Zümre egemonyası altında olduğu için halklar tam bir varlık gösteremiyorlar maalesef gösterilerden başka bir şey yapamıyorlar bunun yanında İslam ülkeleri bile bu kadar bilince sahip değiller. Birçok toplumlar özellikle Batı toplumlarında bu uyanlış gerçekleşti Müslüman topluluğumuz veya ortası olduğumuz Müslümanlar olarak halen bu bilince maalesef ulaşamadık Türk topluluğumuz bunları  bildiği için dirayet göstersede yeterl değildir. Maalesef İslam ülkeleri bu direnişten ve inanıştan nasibini alamamış görünüyor ama bu yüzden İslam dini hiçbir şey kaybetmemiş ama kendine Müslüman diyenler ve bu katliama sessiz kalanlat çok şey kaybetmemiştir. Müslüman ülkeler fakr ve zarurret içerisinde olduğundan islam dini kendine yeni topluluklar oluşturur bunu sosyologlarımız çok güzel anlatıyor biz kendi nazarlarımızı dile getirdik Çünkü bu konuyu biz de böyle görüyoruz, Avrupa'dan bir haftada 20.000'den fazla insan Müslüman oluyor filistin'deki kardeşlerimizin islami düşünceyle savaşa yaklaşmaları ve nasıl sebat ettiklerini görüyoruz özellikle savaşa halen metanet göstermelerine Şehit olmalarına rağmen ailelerinin bu konudaki gazetecilere verilen cevapları ver görüntüleri bütün dünya halkının empatisini kazanıyor ve tamamen kendisine çekiyor ama bizi kendine çekemiyor biz bu topraklarda bu din ile müşerref olmamıza rağmen bazen gerçekleri göremeyebiliyoruz konumuz dinle ilgili değil ama konumuz gerçekleri aydınlatma meselesidir. Biz de bir gazeteci olarak bu gerçekleri göstermek zorundayız, bunun için uğraşıyoruz bizde kendimize bunu sormamız gerekiyor gerekiyor. Yani ortada bir suç var ortada bir suç işleyen faili var ortada bunlara sessiz kalan kimseler var biz hangi taraftayız. 
Bu dosya haberimiz ile pek çok sorulmayan soruyu sorduk ve yanıtladık asıl araştırmacı gazeteciliğin özünde bu vardır. Bu yüzden kimsenin sormadığı soruları ve cevapları aramak için yola çıktık bu uğurda herşeyi göze aldık bu yüzden iş disiplini ve sonuçlarının bilincindeyiz olaya bakış açımız çok nettir.
Dünyanın düzeninde nerdeyiz asıl sorumuzun temelinde bu yatıyor. Bize biçilen rolü oynayacak mıyız yoksa biz mi oyun kurucu olacağız işte bu denklemin omurgasını oluşturan mottomuz bu olduğu için haber ilgimizi şekillendiren de burdur.

Şair Sezai KARAKOÇ'UN veciz bir sözü var "Kardeşiz demek yetmez, Habil mksin, Kabim misin, Onu netleştirmek lazım" demiştir. Biz de bunları açıklamaya çalışıyoruz asıl bizim konumuz bu suç şebekelerinin nasıl çalıştığını ve hangi aparat, hangi yöntem ve insanları kullandını açıklıyor ben ve ekibim her zaman Hakkın ve Hakikatin anlatılması gerektiğini vurguluyor ve çalışmalarımıza böyle devam ediyoruz.
Muhabbet ile kalın sevgiler...
Editör İbrahim ÖZKAN

Devamı
Bin Yıllık Suç şebekesi ve Tarikatı

Epstein Vakası Nedir?

Son günlerde bazı  çarpıcı açıklamalar ile dile getirilen Epstein davasını ve arkasında ki benzer gizli bir Yahudi tarikatını da ortaya çıkarıldığını biliyor musunuz?
Epstein davası; ABD’de milyarder iş adamı Jeffrey Epstein’in küçük kız çocuklara yönelik cinsel istismar, pedofili ve fuhuş ağı oluşturmak şantaj suçlamasıyla yargılanmasıyla başlayan bir davanın adıdır. Bununla birlikte birçok Hollywood yıldızının ismi geçen davada yıllarca insan ticareti yapan bir şebekenin içinde olduğu ve bir çok ünlü ismin pedofil suçları ile ilgili bir davadır. Epstein 2019 yılında tutuklu bulunduğu hapishanede intihar ettiği açıklanmış ancak ölümü hakkında da şüpheler halen mevcut olmakla beraber bu davaya ilişkin dosyalar, Amerikan mahkemelerine sunulmuş, bir çok ünlü isimlerin ve politikacının adı dosyada geçtiğini biliyoruz, duruşmada Epstein’in şantaj ve fuhuş ağına birçok ünlü ve siyasi kişinin dahil olduğunu delillerle ortaya koyulmuştur. Bahse adı geçen isimler yargılanmış ifadeleri alınmış ve bir kısmının ise berat etmiş olduğunu biliyoruz. Epstein’in eski kız arkadaşı Ghislaine Maxwell ise Epstein’a ve arkadaşlarına cinsel ilişkiye girmek için reşit olmayan kızlar sağlamakla suçlanmış ve 20 yıl hapis cezasına çarptırılmıştır. Yaşları 14 ve 17 arasında değişen onlarca çocuğa cinsel istismarda bulunmak şantaj ve fuhuş ağı oluşturmak suçlamasıyla yargılanan Amerikalı milyarder Jeffrey Epstein'in, New York Manhattan Metropolitan Merkez Hapishanesi'ndeki hücresinde 10 Ağustos 2019'da intihar ettiği açıklanmıştı.
Konu burada bitmiyor eskiden günümüze gelinceye kadar herkes bunun bir suç davası olarak bilinse de ismi geçenlerin bir kısmı ve Yahudi dindarları ve önemli bazılarının bu davada isimleri geçtiği için canlarının sıkıldığını söylemek gerekir.

Epstein çocuk istismarı davasının ardından ABD'nin New York kentindeki bir sinagogun altında yasa dışı şekilde inşa edilmiş tüneller olduğu ortaya çıktığını sanırım sizde sosyal medya trend olan videolardan görmüş olabilirsiniz. Peki bu tünellerde pedofili, insan ticareti ve organ mafyasına dair bulgular ele geçirildi mi kanıtlar bu yönde mi? diyerek bazı araştırmalar yaptık ve bir yazı kaleme aldık. Zaten şuanda Amerika da bu yüzden daha derin analiz ve inceleme sıkı bir güvenlik nedeniyle kapalı yapılıyor. Diğer taraftan bu olayların üstüne adı geçen kişiler özellikle yahudi dindarları ve eski mossad ajanlarının isimleri medyaya düşmesinden oldukça rahatsızlık duyduklarını dile getirdiler. Bu izlediğimiz videoların birinde dikkat ederseniz polis memurları görevini yapamya çalışıyor çünkü o da sinagogda ki delhizde ne yaptıklarını gizli işlerin ne olduğunu anlamaya çalışıyor işinin gereği oradakileri durdurmaya çalışıyordu.

Olayın bu kısmı bizim gördüğümüz peki görünmeyen kısmında neler var?

Epstein pilotunun ifadesi:

Jeffrey Epstein'in cinsel istismar davasında, "pedofili adası" iddialarıyla Türkiye'ye uzandığına dair iddialar ortaya çıktı. Epstein'ın özel pilotu Nadya Marçinko'nun ifadesine göre, 17 Ağustos 1999 depremi sonrasında Türkiye'den kız çocuklarının ABD'ye kaçırıldığı itiraf edildi. Sputnik'in aktardığı habere göre ise Marçinko'nun çapraz sorgusunda, Epstein'ın Türkiye dahil olmak üzere birçok ülkeden çocukları kaçırıp Amerika'ya getirdiğini belirttiği ifade ediliyor" 
Türkiye'den de çocuk kaçırıldığı ifadeyle burada da şüpheli bir durum söz konusu mahkeme kayıtları incelendiğinde ise bunun kayıt altına alınmadığını görüyoruz.
Diğer taraftan ifadesi alınan kişinin pilotun yakın arkadaşı olduğu bilgisi var. Büyük ihtimalle Sputnik Ajansının muhabiri ilgili soruyu direkt sordum ve cevap verdi yerine mahkeme kayıtlarını göstermiştir.

15 Mart 2010 Tarihinde çapraz sorgu şeklinde alınan ifadenin detaylarını inceledi. İfadenin Nadia Marcinko'ya ait olamayacağı, çünkü sorgulanan kişiye "Nadia Marcinko'yu tanıyor musun?" sorusunun yöneltildiği ve karşılığında "Cevap vermeyi reddediyorum." yanıtının alındığı anlaşıldı. Bu soru-cevap bölümünün 18. sayfada yer aldığı görüldü.

Adriana Ross isimli kadına bunun yanı sıra, "Jeffrey'in Türkiye ve Çek Cumhuriyeti gibi ülkelerden küçük yaşta kızlar getirdiğine şahit olup olmadığı" soruldu. Şahıs diğer sorulara verdiği "Cevap vermeyi reddediyorum." ifadesini tekrarladığı kayıtlara geçmiştir.

Bu ifade sosyal medyadaki iddiaları yalanladığını söyleyen kullanıcı tarafından dayanak olarak kullanıldı. Ancak yukarıda belirtildiği gibi, ifadenin pilot Nadia'ya değil, Adriana Ross isimli kadına ait olduğu tespit edildi. Bu tespitimizin aynısını yine Anadolu Ajansı da kendi haberlerinde birebir kullanmıştır.

(Anadolu Ajansı teyidli haberine göre yine sosyal medyada dolaşıma giren ifade Jeffrey Epstein'in özel pilotu Nadia Marcinko'ya değil, tam tersine arkadaşı Adrina Ross'a aittir.

Dünyanın en büyük deri bankası:

Deri Bankası niye kurulur donör için uyumlu hücre ve geliştirilebilinir ilaçlar için kurulabiliniyor. Yaklaşık 20 yıldır bunun üzerinde çalışan İsrailli bir ekip olduğu biliniyor ve sosyal medyaya sızan dolaşımda olan yine bir videoda iki yahudi doktora bir muhabir soru soruyor ve deri bankası var mı diyerek doktorda tabiki en büyüğü diyerek kahkaha atarak kalkıyor uzaklaşmaya çalışıyor, bu görüntülerde açık açık deri bankası organ bankaları gibi donör bankalarının olduğunu kabul eden doktor görülüyor.
İsrail ordusu Filistinlilerin organlarını ve derilerini çalıyor
Yine başka bir doktorun şahit olduklarını anlatması basında yayıldı. Gazze'ye giden İngiliz Doktor Ranjeet Brar, İsrail'in küçük çocuklar da dahil olmak üzere Filistinlilerin organlarını ve derilerini çaldığını doğruladı.

Gazze'den dönüşünde şahit olduklarını anlatan İngiliz doktor, Filistinlilere ait cesetlerin İsrail ordusu tarafından çalındığını gözleriyle gördüğünü söyledi. "Evet bu oldu" sözleriyle şahit oldukları karşısında şok geçirdiğini ifade etti.

Amerika'da kaçırılan çocuklar:

FBI'ın eski başkanı bir konferansta kaçırılan Amerikalı çocuklar için tarihî bir konuşma yaptı, Ted Gunderson ABD'deki pedofili ağını şoyle anlatmıştı:  "Çocuklar genellikle sokak aralarında ve tekin yerlerde kaybolduğu bilgisi geliyordu yanlız dikkatimizi çeken başka bir ihbarlardan birinde ise okuldan yani Anaokullarının altındaki tünellerden kaçırıldığı bilgisine ulaştık, bir kısmı kanalizasyona kadar giden labirentler olduğu için devamı gelemedi" dedi ve çocukların yanlız ürkütücü yerlerde bırakılmamalı mesajını verdi.

ABD'deki pedofili ve fuhuş ağının inkar edilemez netlikte ortaya çıkışı İsrail için çalışan Amerikalı milyarder Jeffrey Epstein ile olsa da; çocuk istismarının geçmişi maalesef ülkede çok daha eskilere dayanıyor. Yahudi eski yerleşimciler Amerikanın ilk zamanlarında yine çocuk kaçırıldığı ve bulunamadığı gazetelerde bilgisine ulaştık. Kayıpların çoğunun ortak yönleri ise ilkokul çağlarında olması ve çoğunun dosyası ise zaman aşımına uğramış olması yada takipsizlik kararı alınması ile sonuçsuz dosyalar yığının olduğu kendi tespitleridir.
FBI'ın eski Başkanı Ted Gunderson'un, onlarca yıl önce yaptığı konuşmada bu anlatılanları doğrular niteliktedir.

Filistin'de savaşın ortasında kalan çocuklar:

Filistinli çocukların ölmemesi için halen dua ediyoruz ve 7 Ekim’den bu yana Filistin’deki çocukların durumu bizim için çok önceliklidir. Sivil insanların çatışma alanında kalması büyük bir sorundur ve burada ablukada kalmaları temel ihtiyaçlarını bile giderememesi ihtiyaçlarını bile karşılayamaması sorundur hayatta kalmalarını sağlamak ve güvenliklerinin sağlanması bizim gibi vicdanlı toplumların birinci önceliğidir. Ordaki insanların yemek temizlik barınma ihtiyaçları sağlık ve acil hastalara medikal yardım alamaması sorunu ile karşı karşıya kaldıkları biliniyor şimdiye kadar tahmini 25 bin kişi katledilen sivil kaybından bahsediyoruz. Resmi rakamlar her zaman daha azını işaret etsede gerçek bu değildir. İsrail’in Gazze’ye saldırıları nedeniyle şimdiye kadar bilinen kayıtlı (24,927+ Filistinli sivil ve asker öldürüldü. 62.388+ yaralı, 8.000+ kayıp,    1550+ İsrailli sivil ve asker öldürüldü 8.100+ yaralı, 750+ kayıp 199+ kişi kaçırıldı
1.900.000 Filistinli Gazze'de yerinden edildi yaşadıkları yerlerden sürüldü buna karşılık 500.000 İsrailli ise yine savaş sebebiyle Ülkerinden güvenli bir şekilde ayrıldığını edildiğimiz bilgiler arasındadır. Yine bu gün itibariyle Filistin Sağlık Bakanlığı tarafından paylaşılan bilgiler ise, kayıt dışı bilgiler ise şöyle; (25 bin 141 Filistinli öldürüldü. Bunların 11 bini çocuk, 7 bin 150’si kadın Ayrıca 78 bin 482 kişi de yaralandı İsrail güçleri ayrıca Batı Şeria’da 6 bin 25 Filistinliyi gözaltına aldığı bilgisine ulaştık.) Bu insanlık dramına son verilmesi gerekiyor. Acil müdahale yetkisi olan kurumlar ise maalesef bu utanç verici durum ve tablo karşısında tam 109 gündür sessizce izlemek ile yetiniyorlar. Bu yüzden savaş suçu ile ilgili katliamların hepsinin bu alanda yapıldığını söylemek gerekir.

Filistin'de İsrail'in hapisten organ için kaçırılan insan ve çocuklar:

İsrail’in Filistinli tutuklulardan organ çaldığına dair bazı haberler ve raporlar var. Örneğin, Euro-Med İnsan Hakları İzleme Örgütü, İsrail ordusunu Gazze’deki ölülerden organ çalmakla suçladı ve bağımsız bir uluslararası soruşturma açılması çağrısında bulundu. Ayrıca, BBC Türkçe’nin haberine göre, Gazze’de El-Ehli Hastanesi’ndeki doktorlar, İsrail’in saldırılarında ölen Filistinlilerin cesetlerinde organ eksikliği tespit ettiklerini söyledi ve buna benzer diğer hastanelerden de raporlar olduğu söyleniyor. Doktorun çok az imkânlar ve ekiple bu kadar olayın içinde bu bilgiyi rapor etmesi konunun ne kadar ciddi bir boyutta olduğunu gösterir delil niteliğindedir.

Filistin Sağlık Bakanlığı Araştırmalarında bu konu ile ilgili bir detay yerine sadece istatistikleri paylaşıyor olmasıdır. Yetkililer hayatta olanların çok kısıtlı imkanlarla hayatta kaldığını söylüyorlar.
İsrail'in öldürdüğü insanların cesetlerinin organ bankası için kaçırdığı insan sayısı ise tam 86 yıldır hesaplanamıyor. Çünkü sayı bilinmiyor çıkan sayıyı hastanede yatan, hastlar, İsrail'in öldürdüğü kişiler ve kayıp insanlardan çıkartıldığında 100 bini geçen bir rarkamdan bahsediliyor.

Gazze’de öldürdüğü Filistinlilerin organlarını çaldığına dair iddialar var. İsrail tarafından parçalanmış cesetler ve çürümüş cesetler ile askerlerinin toplu mezarlarda iş makineleri ile cesetlerin çıkartılıp tahrip edildiği sosyal medyada görüntüler mevcuttur, ancak bazı haber siteleri ve insan hakları örgütlerine bu konuda soruşturma çağrısında bulunuluyor. İnternete göre, İsrail’in 2023 yılında Gazze’ye düzenlediği saldırılarda öldürdüğü bilinen 120 Filistinlinin organlarını çaldığı iddia biliniyor. Ayrıca, 2009 yılında İsveçli bir doktorun ise Gazze'de bir hastanede İsrail’in öldürülen Filistinlilerin derilerini ve organlarını topladığını söylediği bir röportaj da gündeme gelmişti bununla beraber yeryüzü doktorları hâli hazırda süregelen çatışma alanında hastalara ulaşabilmek adına girişimlerde bulunmuş ama İsrail yetkilileri izin vermemiş bulunmaktadır. Bu konu detaylı bir şekilde belirlemek için geniş çaplı uluslararası bir soruşturma ile net sonuca gidileceği biliniyor. Genel olarak bakıldığında savaş suçu işlenen bölgede İsrail eline geçen her ceset içinde bir plan yaptığı aşikardır.

Savaşlarda Kaçırılan Kimsesiz Çocuklar:

l. Dünya Savaşı'ndan şimdiye kadar Dünyan çapında yaklaşık 37 milyon çocuk çatışma, şiddet ve diğer krizler nedeniyle yerinden edildi Bu sayı, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana kaydedilen en yüksek sayı Ayrıca, Avrupa’da 18 binden fazla kimsesiz çocuk ve genç, sığınmacının başvurusu yaptıktan hemen sonra kaybolduğu gelen bilgiler arasında yer alıyor. Gerçekler açığa çıktıkca bu çocukların akıbeti bilinmiyor, ancak insan ticareti, fuhuş, organ kaçakçılığı gibi tehlikelerle karşı karşıya olabilecekleri endişesi var. Savaşın haricinde kaybolan çocuklar gerçeği ayrı bir başlık altında araştırılmalı ve konunun önemi vurgulanmalıdır. Hayatta olanların bir çoğu ise yeterli imkanlardan yaralanamadığını biliyoruz kayıp olan bu çocuklar için ise daha fazla uluslararası kurumlar devreye girmesi gerekiyor.

Suriye Savaşında Kaybolan Kimsesiz Çocuklar:

Suriye'de 10 yıldır süren savaş, çocukları en çok etkileyen savaşlardan biri oldu nitekim istatistikleri almak kolay değil göç ve göç yolları üzerinde demografik olarak dağılan bir nüfustan bahsediyoruz.
Suriye Savaşında Kaybolan Kimsesiz çocukların sayısı şimdiye kadar bilinmiyor ama 1 milyona yakın bir sayıdan bahsediliyor.
Suriye’de 13 yıldır süren savaş, çocukları en çok etkileyen bir felaket oldu. Savaş nedeniyle yaklaşık 12 bin çocuk öldü veya yaralandı 120 bini yaralandı hatta bazı çocuklar ailelerini kaybetti veya ayrı düştü. Suriye’de insani yardımların neredeyse hiç ulaşamadığı abluka altındaki bölgelerde yaşayan 280 bin çocuğun da dahil olmak üzere, ulaşılması güç bölgelerde 2,8 milyon civarındaki çocuk bulunuyor. Sayının yarısı bile olumsuz koşulların oluştuğunu anlatmaya yeterli olacaktır.

Suriye Savaşında Kaybolan Kimsesiz çocuklar:


Suriye'de İlk Savaşın başladığı 2011 yılından bu yana yaklaşık 6 milyon Suriyeli çocuk dünyaya geldi. Bu çocukların çoğu yoksulluk, açlık, hastalık, şiddet ve eğitimsizlikle mücadele ediyor. Savaş, çocukları yerlerinden yurtlarından eğitimlerinden alışkanlıklarından arkadaşlarından etti. Yaklaşık 6 milyon çocuk çatışma ve bombardıman nedeniyle evini terk etti bazı çocuklar ise ailelerinin tamamını kaybetti veya ayrı ülkelere göç ederek tamamen koparıldı ve ayrı düştüler.
Türkiye ve Suriye’de 6 Şubat depremleri ile çocukların durumu daha da kötüleşti, depremden sonra kimsesiz kalan çocuklara bakmak için mücadele ediliyor. Özellikle Türk devleti bakıma muhtaç çocuklar için Kimsesiz Çocuklar Kurumu ile bu konuyu büyümeden önlendi ve ihtiyaç sahibi ailelere yardım ederek tamamen olmazsa da kısmen sorunları çözmüş bulunuyor.
Buna rağmen hâlen çatışma bölgesinde olan Suriye’deki çocukların ise Dünyanın önde gelen kurumları tarafından acil yardıma ihtiyacı var. UNICEF gibi kuruluşlar, Suriyeli çocuklara sağlık, eğitim, koruma ve psikososyal destek sağlamak için çalışıyor ama yeterli olmuyor. Yine Türkiye, dünyada en fazla mülteciye ev sahipliği yapan ülke olarak, Suriyeli çocukların eğitime entegrasyonu konusunda başarılı çalışmalar yürütüyor. Ancak halen Türkiye’de 400 bin Suriyeli çocuk okul dışı kalmış durumda olduğu biliniyor.

1000 YILLIK SUÇ ŞEBEKESİ ve TARİKATI

Şimdiye kadar anlattığımız suç şebekesi ve örgütü Yahudilik adı altında kendisine bir suç pramidi ve para piramidi kurmuş olan Chabad tarikatından başkası değildir. Siyonizm ile kendi görüşlerini kabala öğretileri ile süslemiş bir yandanda alabildiğine tahrif edilmiş hurafe bir yana değişmiş olan Tevratı kullanarak yeniden bir din inşaa etmişlerdir. Bu tarikat en eski 1000 yıllık tarikat olan adı Chabad tarikatıdır. Bu Yahudi tarikatı İsrail Başkanına emirler verebiliyor ve hesap sorabilir bir şekilde konuşabiliyor. Olayın ciddiyetini anlamak için bunları bilmek gerekir.
Netanyahu'nun üyesi olduğu (Chabad yerine biz Şabad diyeceğiz) Şabad örgütü, altından kanlı yatakların çıktığı Sinagogunda sahibi öyle sıradan bir örgüt değil Netanyahu'ya güpegündüz talimat verecek kadar güçlüler. Bugün bu örgüt istediği için gazetedeki katliam devam ediyor.
Pedofili çetesi, tünel ağları ve Epstein. Hepsi bu örgüte işaret ediyor. Mossad ajanı olduğu ortaya çıkan Jeffrey Epstein'in pedofili ağına düşürdüğü politikacı ve ünlüleri şantajla istediği gibi yönlendirdiği ortaya çıkmıştır. Bunu söyleyen de Mossad ajanı Araben Manişe dir.
Şabad'ın sitesinde Epstein'in Yahudi soyadı olduğu yazıyor ve bu soyadını taşıyan Şabad üyesi hahamların listesi bile yer alıyor. Bu örgütün amacı sözde Mesih'in gelişini hızlandırmak. Netanyahu'ya örgüt tarafından verilen görev de bu
Bu emri Netanyahu'ya verense Şabad hanedanının 7. Lideri Rebbedir.

Sinagogların Altında neden bağlantılı Tüneller var?

İsrail'in Gazze'ye saldırmasından ve Epstein'ın müşteri listesinin yayınlanmasından kısa bir süre sonra Yahudi Chabad Lubavitch grubunun New York Brooklyn'deki Chabad Genel Merkezi'nin altındaki yeraltı tünel ağı baskına uğradı.
Polis tünelden çıkardığı Haham’ları tutukladı.
Ortodoks Yahudilere ait ve ne amaçla kullanıldığına yönelik korkunç iddiaların ortaya atıldığı yasa dışı açılan tüneller, ABD'de bir grup inşaat işçisi ve komşu binalarda yaşayanların yerin altından gelen insan seslerini polise bildirmesiyle ortaya çıktı.
Sinagogun altındaki yasa dışı tünelin içinde kanlı yataklar, insan dışkıları, kesici aletler ve çocuk sandalyesi bulundu. ABD polisinin söz konusu tünele yaptığı baskın sonrasında tünelin polis tarafından alelacele betonla kapatılmaya çalışıldığı iddia edildi. Tünellerin iniş ve çıkış noktaları bile karanlık delhizlere özellikle bir tanesi çocuk müzesine çıkmaktadır.
Olayın ardından Ortodoks Yahudilerle, ABD polisi ve gösterici Yahudiler tünel girişinde polisin içeri girmesi nedeniyle birbirine girdi. Ortodoks Yahudilerin de polisin gelmesinden hemen önce suntalarla tünellere açılan duvarı gizlemeye çalıştıkları görüldü. İddiaya göre sinagog, şehrin altından yan taraftaki binaya bağlandığı ve caddeden gizli bir giriş/çıkışının olduğu tespit edildi.
ABD'de bugüne dek yasa dışı olarak ortaya çıkarılan tünellerin büyük bir kısmının perde arkasından çocuk istismarı ve pedofili olayları yer aldığı bilinmekte ama bunun ispatı maalesef şimdiye kadar bu denli deliller ile ortaya çıkmamıştır.

Peki sinagogun altına inşa edilen tünelde ne yapılıyordu? Korkunç iddiaların başında pedofili ve çocuk istismarı ihtimali bulunuyor. New York Polisinin tünelden çıkardığı kanlı ve dışkılı yataklar işkence aletleri ise bu ihtimali oldukça güçlendiriyor.

Elde edilen delil niteliğindeki bir başka bulgu olan kesici aletler ise daha korkunç bir senaryoyu işaret etmekte. New York Polisinin, kaçırılarak tünele getirilen çocukların Yahudi ayinlerinde kurban olarak katledilmiş olabileceğinin üzerinde durduğu düşünülüyor.

New York'ta ki Sinagogların Altında ki Tüneller:

Bazı teori ve Yahudilieriin sıralrını anlatan bu konuda yazılmış üç kitap bulunmaktadır ve bu konuyu gündeme ilk getiren de TÜRK araştırmacı yazar Ali ÇİĞDEM gündeme getirirken o zaman sadece bir komplo teorisi olarak kaldığını söylemek gerek son günlerde ortaya çıkan delillerle ispatlandı ki bu gün dünyayı yöneten gizli örgütler ve para güçlerinin pagan inanışları ile bu suç şebekesi ve tarikatı aynı amaç için örgütlenmiş bir şekildedir. Yazarın dile getirdiği enteresan bilgilerden biri de bu gün hâlen bir çok önemli Batı'nın binalarının altında benzer amaçlar için yapılmış tuellerin olmasıdır. Beyaz Sarayın bu benzeri tünelleri olması şaşırtıcı olmasa gerek bir çok önemli resmi binalarda güvenlik nedeniyle benzer önlemler olmaktadır ama bu başka bir örgüt suç şebekesi tarafından bu amaçla kullanılması işin ilginç tarafıdır. Yazarın son kitabı olan "DEHŞET DÖNGÜSÜ" adlı kitabı özellikle tavsiye ederiz.
Konuya dönecek olursak; Amerikalı milyarder Jeffrey Epstein ve bağlantılı olduğu insanların suçları, kamuoyuna yeni açıklanan dava dosyaları ile ortaya çıkarken, Epstein'in İsrail Dış İstihbarat Teşkilatı Mossad'a çalıştığı iddia eden eski bir Mossad Ajanı canlı yayında bunu itiraf etti.

En küçüğü 14 olmak üzere 18 yaş altındaki onlarca kız çocuğuna cinsel istismarda bulunmak ve fuhuş ağı oluşturmak suçlamasıyla yargılanan ve gözaltında tutulurken hapishanede ölü bulunan Epstein'in dava dosyaları, olaylara ilişkin detayları ortaya koyuyor.

ABD'deki dehşet veren sinagog altındaki yasa dışı tünellerin bir anda ortaya çıkması da çeşitli iddiaları beraberinde getirdi. Yakın zamanda yeni belgelerin ifşalandığı Epstein davasıyla birlikte dünyaca ünlü birçok kişinin sapıklık ve sapkınlık içeren video ve görüntüleri yayıldı.

Dünyanın merak ettiği tüneller! Yeni gelişme sır perdesini araladı!

Sporda, sanatta, siyasette, bilim ve teknoloji sektöründe varlık sürdüren ünlü ve önemli insanların Epstein çocuk istismarı ağına dahil olduklarının öğrenilmesi dehşeti fazlasıyla artırdı.

İğrenç olayların yaşandığı Epstein vakalarının benzerlerinin de New York'ta bulunan sinagog altındaki tünellerde yaşanıp yaşanmadığı sorgulanıyor.

Tüm yaşananlar ABD'nin, Siyonistlerin Epstein ifşasına New York'ta içerisinden kanlı şiltelerin ortaya çıktığı Sinagog altındaki yeraltı tünel ağı ifşaatı ile bir misilleme yaptığı düşünülüyor 
ABD polisinin henüz resmi açıklaması olmadığı olayla ilgili kamuoyunun merakı gün geçtikçe artıyor.

Peki bu olaylar birbiri ile ilişkili mi?

Bizce evet birbirine paralel yada direkt bağlantılı bir şebeke olduğu için yeraltı kayıtdışı ve kaçırılan çocuklar ile tarihleri yanyana getirdiğimiz de birbirinden bağımsız gibi görünmüyor. Çünkü ortada kaybolan çocuklar, kaçırılan çocuklar ve ardından bazı izleri bırakmış olmalarından dolayı ayinlerinde de buna benzer insan kanı kullandıkları biliniyor. Özellikle çocuk kaçırma olayını itiraf eden pilot bile bu şebekenin ne denli sapkınlık ve ciddi bir şekilde yaptığının kanıtıdır. Örnek olarak verilebileceğimız bir filimde bu konu zaten en ince ayrıntısına kadar anlatılmış bu film Epstein davasının zamanında senaryosu yazılmış ve çekilmiştir.

Son of Freedom (Sinema Filmi)

Bundan tam 5 yıl önce bir ekip film senaryosu çıkarır 2015'te senaryosu tamamlanır ama çekimler gecikir. 2018 Yılına kadar filim tamamlanır. Filim hakları Disneyde olduğu için yayınlanmaz, 5 yıl boyunca rafa kaldırılan filmin dağıtım hakları zor bir süreçten sonra senaryoyu yazan ekip tarafından alınır ve Mart 2023 yayınlanır sinemada gösterime giren filmin izleyicisi çok olur filmin adı (Sond of Freedom) cinsel istismar pedofil ve fuhuş ağı oluşturan bir suç örgütünü araştıran CAİ ajanının hayatını ve iki kardeşten birini armasını konu alır. Gişede rekorlar kıran bu film bir haftada 250 milyon dolar hasılat rekoru yapar.

Sapkın Yahudi ve pagan ritüelleri olan inanış;

Epstein skandalının binlerce yıllık bir geçmişi var. Çünkü bu suçları işleyen kendisine seçilmiş kişi olduğunu dikte eden bir inanışa sahip öğretirler ile yaşayan bir inanış biçimi olan Yahudilik ve  tarikatları Avrupa'nın orta yerinde çocukları kaçırıyor hatta çarmıha geliyorlardı. Takvimler 1803'ü gösterirken Moldovalı bir hahamın oğlu olan Neophyte, başlayan bir tarihten söz ediliyor. Bu Yahudi tarikatlarının karanlık sırlarını tek tek kaleme aldı. Kendisi de vakti zamanında Yahudiliğe inanmayı bırakmış, Hristiyanlığı seçerek rahip olmuştu. Neophyte, notlarında sapkın Yahudi tarikatlarının insan kanını kullandıklarını yazar ve bununla inanmış oldukları dinin ritüellerinin yapıldığını yazar burada, Yahova katında daha üstün olduklarına inandıklarını, bu yüzden de Kabala öğretilerini kendi merkezlerine alarak birçok korkunç ritüelleri gerçekleştirdiklerini yazmıştı.
Aslında Kabala, kökeni Antik Mısır'a hatta Asurlulara kadar uzanan okült öğretilerin  bütünüydü. Sayılar, sembolleri ve herkesle paylaşılmayan şifreleri olan bir kripto sistemine bağlı, gizemli sözlerle evrenin sırrına ulaşılacağını iddia eden bir düşünce sistemiydi. Yahudiler, Mısır'dan kaçarken yalnızca maddi zenginlikleri değil, tapınak rahiplerinin mistik inançlarını da çaldılar. Yanlarında götürdüler. Bu yüzden değiştirilmiş kitapları ve bun benzeri eksik bilgi içeren dokümanlar ile kendilerine yeniden bir inanç sistemi geliştirdiler.
Bunların hepsinin üzerinde oynayıp değiştirdikleri Tevrat metinleri ve Pagan sembolleriyle birlikte harmanlayarak şeytani bir sistem geliştirdiler.
Acta Sanctorum, Blanca Hispania Illustrata, Epitome Historia Rum ve daha ismini saymakla bitiremeyeceğimiz birçok birincil kaynakta, Yahudilerin hamursuz bayramını kutladıkları Mart ve Nisan aylarında genellikle küçük çocukların kaybolduklarını veya öldürüldüğü gibi olayları,
hatta birçoğunun cesedinin kanı çekilmiş şekilde bulunduğunu yazar. Laurent de Woster kroniğinde ise Londra'da zengin bir Yahudi grubun 12 Nisan'da küçük bir çocuğu çarmıha gerdiği ve sonrasında kanını kullandığı kayıtlıdır.
Pek çok tarihçi, Yahudilerin asırlar boyunca gittikleri hiçbir yerde istenmemeleri ve sürgün edilmelerinin, barınamamalarının altında yatan bu sapkın ritüellerle bağlantılı olduğunu savunuyor.

Gün gibi ortada olan tarihi belgelerle hayatlarını ele aldığımız zaman neden yurt edinemdiklerini aslında tarihçiler detaylı bilgiler vererek yazmışlar. Günümüzde bu konulardan bahsedenlerin ise hemen antisemitizm nedeniyle suçlanarak bu inanışta olanlara atılan iftiralar olarak lanse ediliyor.
Her geçen gün Epstein adasıyla ilgili kan donduran kanıtlar ortaya çıkarken, sapkın Yahudi tarikatları hakkında arşivlerde duran belgeler ve kayıtlar bunların tam tersini anlatırken bu bahsedilenler hakkında daha önce anlatılmamış olanları yazmaya çalışıyoruz.

Bahse konu olan Yahudilik dinini karşımıza almıyoruz ama değiştirilen tarikatlarını ve inançlarının ne denli sapkınlık içinde olduğunu vurgulamamız gerekmektedir. Yahudilik içinde aşırıcılık olarak bilinen Siyonistlik bu dinin en radikallerinden biridir. Bu yüzden en önemli konu bunun etrafında toplanmaktadır. Dünyanın en ünlü isimlerinin bile gizli Siyonistlerin bir çoğu paganist olduğunu unutmamak gerekir. Kabala inanışı ve bun benzer yan faaliyetleri mezhepleri ile aslında bir Mason düzeni olduğunu söylemek gerek örneğin bizim yaşam merkezimizde bulunan bütün markaların kontrolünü ve hatta almamız gereken gıda vb maddelerin bile sahibi olmuş bir piramitten bahsediyoruz bu yüzden insanları kendi markaları ile kendilerine çekerek yavaş yavaş bu düzenin içinde kalması için uğraşıyorlar. İnsanın bütün ihtiyaçlarını bu ve benzeri markalardan karşılamak suretiyle örneğin kredi kartından gıdaya içecekten tuvalet kağıdına kadar bu markalara bağımlı bireyler haline geldiğimizden haberimiz bile yok. Dünyanın en büyük küresel sermayenin 3 şirketi hemen hemen herşeyin sahibidirler ve bunu genelde ortaklık şeklinde yürütürler.

Yahudi Paganizmi ve Sapkın Ritüelleri:

Dönen ceset adında bir yemeği yer miydiniz?
Ya da bacakları koparılmış oyuncak bebekleri bir yemek masasında dekor olarak kullanır mıydınız? Normal insanlar elbette bunu yapmaz ama sapkın Yahudi tarikatlarından bahsediyorsak başka
Yahudi asıllı Rothschild ailesinin 1972 yılında düzenlediği parti, pagan ritüellerini Antik Mısır rahiplerinin uygulamalarıyla birleştirdikleri Kabbalah öğretisinden izler taşıyordu.
12 Aralık 1972'de ailenin sahip olduğu en büyük malikhanelerden birinde büyük bir davet düzenlendi. Fransa'daki şatoda gerçekleşen davetin adı Sürrealist Balo olacaktı.
Balo'nun davetiyeleri tersten yazılmıştı ve okumak için aynaya tutmak gerekiyordu. Pagan öğretilerine göre sembollerin yer değiştirmeleri veya tersten yazılmaları şeytanla işbirliği anlamına geliyordu.
Davetin kıyafet kodu, siyah papyon, uzun giysiler ve sürrealist başlıklardı. Parti için özel bir ışıklandırma sistemi kuruldu ve şato alev alıyormuş gibi bir görüntü oluşturuldu. Davetliler şatoya girerken örümcek ağlarıyla çevrili,
labirent benzeri ürkütücü bir düzenekten geçmekteydiler. Bu geçişte onlara tamamı kedi kostümü giymiş hizmetliler eşlik ediyordu. Kabala öğretisine göre labirent yaşamın bütünlük arayışını simgeliyordu. Tuhaflıklar bununla sınırlı değildi.
Menüde olağan dışı yemek isimleri göze çarpıyordu. Mesela barbekü şişe dönen ceset adı verilmişti. Ayrıca peynir sunumuna cinsel istismar sonrası ağlayan keçinin gözyaşları isimlendirmesi yapılmıştı.
Ve tesadüfe bakın, Rothschild malikanesinin hanımı da o gün elmaslarla kaplı bir keçi kostümü tercih etmişti. Menüde tatlı olarak ne mi vardı? Tamamen şeker hamurundan yapılmış, kırmızı güllerin üstünde elbiseleri olmayan genç bir kız bedeni.
Kabala öğretisini takip eden bu Yahudilere göre Yehovah'nın takdirini kazanmak için belli bayramlarda genç bir kız ya da küçük erkek çocuklar kurban edilmeliydi.
Örnek vermek gerekirse Akta Sankturum'da 1525'te gerçekleşen korkunç bir ritüel için şöyle kayıt düşülmüştü. Budapeşt'te de 13 yaşındaki bir kızı kaçıran 4 Yahudi onu Bodrum katına kilitlediler.
Kırmızı örtü serdikleri masanın üzerinde vücuduna bazı semboller kazıdılar. Daha sonra damarlarını açarak tüketmişlerdi. Çocuğun kanını akıttılar. Yine Akta Sankturum'da 1574 yılındaki katliam şöyle anlatılır.
Letonya'da Yuashim adındaki Yahudi 7 yaşındaki bir kızı öldürdü. Kutsal Haç Şapeli'ndeki yazıt ve resim çocuğun kanının Paskalya keklerinin hazırlanmasında kullanılan unla karıştırıldığını gösteriyor.
1972'deki baloda kırmızı masaya konulmuş genç kız şeklindeki pasta bu kayıtlarda anlatılanlara ürkütücü şekilde benzemiyor mu? Yemek masalarında parçalanmış oyuncak bebekler ve davetlilerin tüyler ürperten kostümleri de düşündürücü.
1970'de Yükselişe geçen Judeo-Paganizm akımı, Mezopotamya, Antik Mısır ve Fenike gibi bölgelerin mistik uygulamalarını harmanlayarak hem Yahudi hem Pagan bir sistem oluşturmaya hedefliyordu
1972'deki Pagan izleri taşıyan bu balo gündemi sarsan Epstein skandalıyla birlikte yine akıllara geldi paganizim birlikte değerlendirildiğinde tüm bu kayıtlar antisemitizm olabilir mi? Ya da asırlardır Yahudilere etraflarında istemeyen yüzbinlerce insanın bir bildiği mi vardı?

Yazar ve Editör:

İbrahim ÖZKAN

Devamı