TARİHİN İZİNDE EFSANELERİN DİLİNDE MUĞLA ÖREN

Muğla'nın Milas ilçesinde bulunan Ören beldesi. Tarihin izinde yol almış, efsanelerin dilinde yankılanmış ve tabiatın dokusunda el vermiş yerdir. Ören beldesi, Gökova Körfezi'nin tam ortasında, tarihi çok eskilere dayanan ve dünyada ilk seramik sanatıyla ün yapmış, Antik Keramos Kenti ile iç içe olarak yüzü deniz esintisinde, sırtı dağ yamacında dünya cenneti gibidir. Milas Ören'in tarihini aralayacak ve geçmişe götürecek özel dosya haberin detaylarında.

TARİHİN İZİNDE EFSANELERİN DİLİNDE MUĞLA ÖREN

Milas, en az 5 bin yıllık geçmişi ile bir tarih ve kültür ilçesi olarak geçmişin suyunda akmakta, günümüzün ruhunda yanmaktadır. İlkçağlarda Anadolu’nun güneybatısında hüküm süren Karia Uygarlığının en önemli kentiydi. Tarihte iki kez, Karia ve Menteşe Beyliği dönemlerinde, başkentlik yapmıştır. Milas’ta Karia, Roma, Bizans, Selçuklu, Menteşe ve Osmanlı uygarlıkları hüküm sürmüştür. Bugün Milas ve çevresinde bu uygarlıklardan kalma çok sayıda tarihi eserler yansımaktadır.

Milas’ın tarihinde 27 antik kent kurulmuş ve bu kentlerden günümüze İasos, Labranda, Euromos ve Herakleia antik kentleri gelmiştir. Ayrıca günümüze kadar tüm elemanlarıyla ayakta kalabilen tek mezar anıt olan Gümüşkesen Mezar Anıtı, Bodrum’da bulunan ve dünyanın yedi harikasından biri sayılan Moseleum’dan esinlenerek yapılmış olup onun bir minyatürüdür. Roma dönemine ait su kemerleri, Menteşe Beyliği kenti olan Beçin’de o döneme ait eserleriyle ayakta durmaktadır.

Keramos, Muğla’nın Milas İlçesine bağlı Gökova körfezinin kuzey sahilinde yer alan, bugünkü Ören beldesi üzerine kurulmuş bir antik yerleşimdir. Gereme veya Germe adıyla yakın zamana kadar bilinen kent daha sonra harabe anlamında Ören adını almıştır. Ören beldesi, antik Keramos’un üzerine kurulmuştur. Kentin ne zaman kurulduğuna ilişkin kesin kayıt bulunmamasına karşın, Karia kökenli olduğu bilinmektedir. Bizans Döneminde bir piskoposluk merkezi olmuştur. Kulelerle desteklenen surlarından bugün sadece güneydoğudaki dağlık alanda bir kısmı görülebilmektedir ve kapılarından sadece birkaçı korunabilmiştir. Kentin; biri Bakıcak Tepesinde, diğeri doğudaki surların biraz uzağında duran Kurşunlu Yapı olmak üzere iki tapınağı vardır. Her iki tapınak da harabe durumdadır.

M.Ö. 6. yy sonlarında Helenleşmeye başlayan Keramos antik kentinin, Hellenistik Dönem’de birçok deniz aşırı ülke ve kent ile ticari ve sosyal ilişkileri olduğu yazılı kaynaklardan öğrenilmiştir. Belentepe ve Mengefe yerleşim alanlarında ele geçirilen farklı kentlere ait olan amphora kaideleri ve mühürlü amphora kulpları da bu döneme işaret etmektedir. Bu da  ticaret hareketliliği yoğun olarak yaşandığını göstermektedir. Bugünkü iskelenin bulunduğu Çamaltı Koyu’nda olan Keramos Limanı, Belentepe ve Mengefe yerleşimlerinin ticari faaliyetlerde rol oynamasına olanak tanımıştır.

Keramos adı Yunanca’da “çömlek-seramik” anlamına gelmekte ise de bunun Yunanca ile alakalı olmayıp sadece bir tesadüf olduğu sanılmaktadır. Yöre halkının hala Gereme diye andığı Keramos’un hangi yüzyılda kurulduğu bilinmiyor. Keramos’ta bulunan Şehirde ayrıca Frig yazıtları da ele geçmiştir. Bunun yanında ele geçen Yunan tipi Arkaik yontudan kentin M.Ö. 6.yy sonlarında Hellenleşmeye başladığı anlaşılıyor.

Küçük Asya’daki diğer şehirler gibi Keramos da Roma İmparatorluğu Çağı’nda gelişip büyümüştür. Şehir yönetimi varlıklı ailelerden çıkan Stephanephoroslar tarafından yönetiliyor ve bunlar aynı zamanda başrahiplik görevini de üstleniyorlardı. Roma ve Bizans dönemlerinde, sur dışına taşan birçok kalıntının bulunması, Keramos şehrinin bu dönemlerde daha büyük ve daha nüfuslu bir şehir olduğunu ispat eder. Keramos, Bizans döneminde de şehir yaşamını sürdürmüş ve bir piskoposluk merkezi olmuştur.

Kentin Geç Antik ve Bizans dönemlerine binmiş yapısı yoktur. Bunun en temel sebebi şudur: Yeterince araştırma yapılmamış olması ve Antik döneme ait kalıntıların modern yerleşimler tarafından yok edilmiş olmasıdır.

 

 

 

 

UHA Haber Merkezi - ÖZKAN KARACA

BELEDİYELER

EKONOMİ