TÜRK SİNEMASININ 1930 - 1960 YILLARINDA NELER OLDU

Cumhuriyet’in ilanıyla beraber Türk toplum yapısında ciddi bir değişim yaşanmıştır. Cumhuriyet döneminde; siyasi, sosyal birçok yeniliklerin hayata geçmesi, toplumun hemen her alanında değişikliklere yol açmıştır. Bunların başında gelen kültürel değişimlerde sinema ile olmuştur. İşte Türk sinemasına tarihine ışık tutan haberin detayları.

TÜRK SİNEMASININ 1930 - 1960 YILLARINDA NELER OLDU

1930- 1950 Yıllarında Türk Sineması

O dönem Mustafa Kemal Atatürk, fırsat buldukça sinemaya gitmektedir. Charlie Chaplin’in “Şarlo İdam Mahkûmu” ve Lewis Milestone’un “Batı Cephesinde Yeni Bir şey Yok” filmlerine büyük ilgi göstermiştir. Ayrıca o dönem kendisinin de içinde yer aldığı belge niteliğindeki filmler incelendiğinde, Mustafa Kemal’in görüntü ve ses alımına müdahalede bulunduğu görülmektedir.

Türk Sineması’nda 1922 yılından 1949 yılına kadar sivil yapımevleri bazında yapılandırılan döneme “Özel Yapımevleri Dönemi” adı verilmektedir. Bu dönemdeki en önemli yapımevleri; Kemal Film (1921-1924) ve İpek Film (1928-1976) olmuştur. Tiyatro kökenli çalışmalardan oluşan Türk filmlerini yönetmek ise o dönem arkasında siyasî ve kurumsal gücü alarak tek başına bir tekel oluşturan Muhsin Ertuğrul’a düşmüştür.

Türk Sineması, İkinci Dünya Savaşı’nın sona erdiği 1945 yılından sonra film üretimini arttırmıştır. Bunda kültürel gelişim etkisi yanında en önemli etkinin, vergi indirimi olmuştur. Film yapımları ise seyirci tercihleri neticesinde gişe gelirleri belli bir form yakalamıştır. Önemli gişe gelirleri getiren Mısır filmleri, Amerikan macera ve güldürü filmleri ve Türk sineması’nın kendi köklerinden kaynaklanan edebiyat uyarlamaları ve tarihsel filmler belirli bir sinema anlayışını beraberinde getirmiş, sonraki yıllardaki üretimler bu ana temalar üzerinde hareket etmiştir. Bugün bile Türk Sineması’nın hakîm üretimi yine bu film türleri çerçevesinde ve anlayışında devam ettiği görülmektedir.

1949 yılına kadar geçen süre zarfında Türk sineması, işletmecilik kökenli bir yapım ve üretim biçimine sahip olmuştur. Seyirci beğenisi ve gişe gelirleri, yani ticari nedenler hem filmlerin yapısını hem de üretim şeklini belirlemiştir.

Üretim, dağıtım ve gösterim aşamalarından oluşan sinema endüstrisi, sanayinin her üç ayağının aynı işletme çatısı altında gerçekleştiği bir yapıya bürünmüştür. Aynı anda yabancı sinema filmi ithal eden, seslendirip Türkçeleştiren, yerli film üretimi yapan ve bunları ihraç eden ve ek olarak film dağıtımı ve sinema salonu işletmeciliğini yapan Türkiye’ye has girişimler olmuştur.

1950’ler Türk Sineması

Artan film üretimi, 1950’li yıllardan itibaren Türk Sineması’nın daha fazla insan istihdam eden, daha fazla sayıda film yapan bir yapıda olacağının sinyallerini vermiştir. Türk Sineması’nın üretim açısından altın çağı olarak nitelendirilebilecek 1960-75 yıllarının temellerini hazırlamıştır. 1950’li yılların en önemli gelişmesinin başında gelen, Türkiye Cumhuriyeti’nin çok partili hayata geçişidir. Serbest piyasa ekonomisi, tüketim kalıplarının değişme eğilimi, sanayileşme, ulaşım ağının büyümesi, dış ticaretteki gelişmeler, tarımsal yapının değişimi, hukuksal yenilikler, radyo gibi iletişim biçimlerinin artan kullanımı 1950’li yılların göze çarpan olgu ya da olaylarıdır.

Sinema sektörü açısından bakıldığında da 1950’li yıllarda çarpıcı değişikler görülmektedir. 1950’li yıllarda sinema sektöründe sermaye birikiminin yeterli düzeye ulaşmadığı görülmektedir. Böylece artan film talebini karşılamak isteyen yapımcılar, yönetmenler ortak yapımlara girişmişlerdir. Köyden kente göç eden kesimin; teknolojik olanakları ve talebi karşılama oranı günden güne artan sinema sektörüne seyirci olarak katılmasıyla beraber, 1940’lı yılların sonlarındaki 20 milyon kişilik seyirci toplamı 1958-59 yıllarında 60 milyona ulaşmış, koltuk sayısı ise 175.000’den 400.000’e yükselmiştir.

1950’li yılların getirdiği en önemli olumsuzluklardan birisi de Türk filmlerinin arşivlerde çıkan yangınlar sonucu yok olup gitmesidir. Zaten filmlerin depolanmaları sırasında rutubet ve havasızlık gibi içsel sorunlardan kaynaklanan zayiatlar Türk Sineması’na büyük zararlar vermişken bir de yangın gibi dışsal bir etkinin ortaya çıkışı Türk Sineması’nı arşivleme çabalarına sebep olmuştur.

1960’lar Türk Sineması

Sinemanın tarihçesi içinde Yeşilçam oldukça uzun bir süreci kapsayarak kendine özgü dili ve yapısı   ile uzun yıllar boyunca her anlamda Türk sinemasını temsil etti. Başlangıç yılı 1914 olan ve uzun yıllar sanat olarak yeterince ciddiye alınmayan ve oluşum sürecini 1950–60 yılları arasında tamamlayan Türk sineması 1960lı yılları ulusal bir sinema arayışı içerisinde geçirir. Kendini aşamayan ve birbirinin taklidi pek çok filmin üretildiği bu on yılın ardından melodramların ağırlıkta olduğu yetmişli yıllar gelir.

Böyle bir döngüde tutan filmler model oluşturmuş, risk almamak adına benzer filmler peş peşe çekilmiştir. Konuların, olay örgülerinin tekrarına ve tipleşen yıldız oyunculara dayanan bu sistem, kendi anlatı yapısını ve izleyici kitlesini oluşturmuştur. Bu dönemde Türk Sineması, büyüyen alt ve orta sınıfın popüler eğlence alanını meydana getirmiş, hızla büyüyerek 1960-1975 yılları  arasında film üretimi bakımından en verimli dönemini yaşamıştır. Fakat 1970’ler sadece melodramların değil, Türk sinema tarihinde iz bırakacak filmlerin de çekildiği bir dönem olur. Sonradan üzerinde çok konuşulacak, tartışılacak yönetmenler bu dönemde yetişir ve Türk sinemasını seksenli yıllara taşırlar. 

1980’ler ve 1990’lar Türk sinemasında yeni akımların, yeni anlatım dillerinin oluştuğu dönemlerdir. 12 Eylül darbesinin ardından Dünya Sinemasındaki yeniliklere ve Türkiye’nin sosyal gelişimine ayak uyduramamıştı. Yeşilçam Sineması’nda görsel kurgunun karmaşık bir düzen taşımadığı, mekân ile öykü, karakterler, diyaloglar arasında derinlemesine düşünülmüş bir ilişki olmadığı açıktır. Bu öncelikle Türk toplumunun sözlü kültür geleneğinin etkilerine bağlanabilir.

Bu doğrultuda Yeşilçam Sineması’nın Türk toplumunda ciddi dönüşümlerin yaşandığı bir dönemde, karşıtlıklar üzerine kurulu bir anlatı biçiminde yükselmesi tesadüf değildir. 1960’lı yıllarda toplumsal alandaki değişimlere paralel olarak güçlenen modernleşme sorgulamasının yansıdığı kültürel alanlardan biri olmuş ve tekrar eden temalarında buna ilişkin karşıtlıklara odaklanmıştır. Bu nedenle modernleşme deneyimi tüm Yeşilçam anlatılarının alt metnidir. Türk toplumunda modernliğin yaptığı her türlü kaygı, korku ve arzunun Yeşilçam filmlerine sızdığı söylenebilir.

 

 

 

 

İSTANBUL (UHA) - ÖZKAN KARACA

BELEDİYELER

EKONOMİ