Bir efsaneye göre, adını caddenin başında yer alan ve suyun akmadığı, kuru bir köprüden alan Kuruköprü, Adana’nın ticaret damarlarından biriydi. Eski kervan yollarının kesişim noktasında yer alması, onu yüzyıllar boyunca canlı ve hareketli kılmıştı. Zamanla bu caddeye sadece tüccarlar değil, şairler, filozoflar, seyyahlar ve sıradan halk da adım atmıştı. Herkes, Kuruköprü’nün bir parçası olmuş, kendi hikayesini ona eklemişti.
Bir zamanlar cadde boyunca dizilen taş binalar, insanları gölgeleriyle selamlayan dev çınar ağaçları ve dükkanlardan yükselen bakır ustalarının çekiç sesleri, bu caddenin ruhunu şekillendirmişti. Çarşısında altın işlemeler yapan ustalar, demirciler, terziler ve baharat tüccarları bir araya gelir, birbirlerine anlattıkları hikayeler caddeyi her gün yeniden inşa ederdi. Caddeyi çevreleyen yapıların çoğu zamanla değişmiş olsa da yüzyılların gerisinden gelen bu atmosfer hâlâ varlığını koruyordu.
Fakat Kuruköprü, sadece maddi ticaretin değil, manevi bir geçişin de merkezi olmuştu. Bir söylentiye göre, bu caddenin iki ucu insanın iki haliydi: Bir ucu yaşamın başladığı yer; diğer ucu ise ölümün kapısıydı. Caddeden geçen her insan, ömrünün bir sayfasını burada bırakır, adımlarında hayatının izlerini sürerdi. Kuruköprü, bir şehrin vicdanı gibi, insanları düşünmeye, hayatın anlamını kavramaya yönlendirirdi.
Yüzyıllar boyu nice ayak izine şahit olan bu cadde, Adana’nın tarihinde dönüm noktalarına da tanıklık etmişti. Savaşlar, doğal felaketler ve değişen zamanlar Kuruköprü’nün damarlarında dolaşmış; ama o hep ayakta kalmıştı. İnsanlar gelip geçmiş, ama cadde hep var olmuştu. Zaman değiştikçe, modern binalar yükselmiş, eski taş evlerin yerini yeni mimariler almıştı; ancak bu değişim, caddenin ruhunu hiçbir zaman yok edememişti.
Bir gün, yaşlı bir adamın bu cadde üzerinde yürüdüğü anlatılır. Elinde eski bir baston, adımları yavaş ve derindi. Her bir adımında, geçmişten gelen bir yankı duyulurdu sanki. Kim olduğunu kimse bilmiyordu, ama caddenin taşlarına bakarak mırıldandığı şeyler, sanki caddenin kendisine anlattığı hikayeleri aktarıyordu. "Bu taşlar, binlerce yaşam gördü," diyordu, "ve ben de bir iz bırakmaya geldim."
Adana’nın kalbinde bir hatıra gibi uzanan Kuruköprü Caddesi, bugün de hâlâ ayakta. Caddeden geçenler, onun sadece bir yol olmadığını, bir hafıza deposu, bir tarih muhafızı olduğunu biliyorlar. Onun üzerinde yürümek, Adana’nın yüzyıllık hikayesini duymak gibidir. O, geçmişten bugüne taşınan bir iz; şehrin ruhunu simgeleyen sessiz bir çığlıktır.
UHA Haber Merkezi - REMZİ YILDIRIM
SON YAZILAR