ADANA MAVRASI: MİZAH VE KÜLTÜREL MİRASIN BULUŞTUĞU GELENEK

Adana'nın sokaklarında, çarşılarında doğan ve nesiller boyunca aktarılan mavra geleneği, şehir halkının mizah anlayışını ortaya koyuyor.

Adana Mavrası: Mizah ve Kültürel Mirasın Buluştuğu Gelenek

Teknolojinin henüz gelişmediği yıllarda, telefon, televizyon ve hatta elektriğin bile yok denecek kadar az olduğu dönemlerde, Adanalılar en güzel sohbetlerini sokaklarda, pazarlarda ve çeşitli sosyal ortamlarda gerçekleştirirdi. Bu anlar, günümüzdeki Mavralar’ın doğmasına zemin hazırlamıştır. Çarşıda, sokakta ya da güreş meydanlarında yaşanan komik olaylar, abartılarla süslenerek nesilden nesile aktarılmıştır. Özellikle siyasilere yapılan şakalar ve sporculara yapılan takılmalar, Adana’nın renkli mizahını besleyen unsurlar olmuştur.

Adana’nın her köşesinde, sosyal sınıf gözetmeksizin, herkesin kendine özgü bir mavrası bulunmaktadır. Taşköprü’den Tufanbeyli’ye, Kadirli’den Kozan’a kadar uzanan bu güzel şehirdeki neşe kaynağı karakterler, şehir hayatının vazgeçilmez bir parçasıdır.

Bu mizahi geleneğin unutulmaz isimleri arasında, “Helal Adanalı Celal” olarak bilinen Celal Serin, kebabın ustası Ciğerci Çolak Bayram, şalgamın mahir ismi Ali Göde, Temur Ağa, Selahattin Sepici, Tosbağa Niyazi, Hımık Mahmut ve Fışkı Bekir gibi isimler öne çıkmaktadır. Adana’nın bu renkli karakterleri, hem mizahları hem de hayatlarıyla şehirde derin izler bırakmıştır.

Adana Mavrası, sadece bir mizah türü değil; aynı zamanda bu toprakların insanlarının dayanışmasını, dostluklarını ve yaşam sevincini yansıtan bir kültürel mirastır. Bu gelenek, Adana’nın geçmişini günümüze taşırken, aynı zamanda gelecekte de yaşatılmaya devam edecektir.

ADANA MAVRALARI FOTOĞRAFLARDA ANI KALDI

Mavra, su dolaplarının Adana dilindeki söylenişidir. 1900’lü yılların başından Cumhuriyet döneminin ilk yıllarına kadar, Adana’nın eski fotoğraflarında mavraları görürüz. Onlarca mavra, yüzyıllara meydan okuyan Taşköprü’nün altından akıp giden Seyhan Nehri’nin kıyısında sıralanmıştır. O vakitler nehir sularının akışıyla çark döner, mavra denilen bu su dolapları şehre su verirdi. Bazen mavralar at veya eşek yardımı ile ya da insan gücüyle döndürülürdü. O günlerde şehir suyu olmadığı için Adana halkı tulumba veya nehir suyu kullanırdı. Nehir kenarlarındaki bahçeler ve şeker kamışı tarlaları mavralarla sulanırdı. Evlerin bahçelerinde küçük bir bahçe mavrası bulunurdu. Bu mavralarla su, kuyulara dökülür, kuyulardan da çekilerek bahçelere verilirdi. Geceleri mavraların çıkardığı gıcırtı, nehrin etrafındaki mahallelere bazen tatlı bir ninni gibi bazen de rahatsız edercesine bir gürültü ile yayılırdı. Mavranın mil yatağına bir miktar kömür konularak gıcırtı çıkarması sağlanır, böylece düzeneği kuran kişinin istirahate çekildiğinde mavranın dönüp dönmediğini duyması sağlanırdı. Kulakları okşayan mavraların çıkardığı bu ses, zaman içinde bir Adana deyimine dönüştü. Boş konuşmalara, gevezelik yapmaya, lakırtı yapmaya ve yeri geldiği zaman insanların olayları abartarak anlattığı hikaye ve laflara “Adana Mavrası” denildi.

ADANA (UHA) - REMZİ YILDIRIM

BELEDİYELER

EKONOMİ