SÖMÜRGE DEVLETLERİ: FRANSA SÖMÜRGECİLİĞİ

İnsanlık tarihinde derin izler bırakan sömürgecilik, Batı uygarlığının bir ürünü olarak ortaya çıkar. Teknik, bilimsel ve siyasi gelişmeler güçlü devlet yapılarını doğurmuş, bu güç yeni yollar ve yeni enerji merkezleri aramaya yöneltmiştir. Sömürgeliğin acımasız katliamlarına ve özgürlüğü elinden alınan bedenlerin feryadına tarih şahittir. Avrupa medeniyeti; dökülen kanlarla, akıtılan gözyaşıyla ve verilen alın teri ile yükselmiştir. Sömürge devletlerinden "Fransa Sömürgeciliği" özel dosyası detaylarda.

SÖMÜRGE DEVLETLERİ: FRANSA SÖMÜRGECİLİĞİ

18. yüzyılda birkaç meraklı dışında pek cesaret edilmeyen Afrika kıtasının iç bölgelerine gitme ve oraları tanıma, kendi tabirleriyle keşfetme serüveni başladı. Kısa zamanda Avrupa’da birbiri ardına kurulan ve çoğu kralların himayesinde desteklenen farklı coğrafya cemiyetleri ve enstitüleri genç maceraperestleri buralara gitmeye teşvik ettiler. Genç coğrafyacıların bu azimli ve kararlı seferlerini askerlerin oldukça acımasız davranışlarla gidişleri ve misyonerlerin yerlileri Hristiyanlaştırmak için uzun süren yolculukları takip etti. Hakkında yeterli bilgi edindikleri bölgeleri işgale başlayan Fransa ve diğer Avrupalı devletler, buraları kendi askerleri yerine o güne kadar köle topladıkları bölgelerden topladıkları askerlerden oluşturdukları ordularla işgal etmeye başladılar.

Napolyon, Afrika’daki Fransız sömürgeciliği sürecinin başlarında Cezayir eyaletine hitaben orayı 80 bin kişilik ordusuyla işgal edeceğini söylemişse de Avrupa’daki savaşlardan fırsat bulamamıştı. 18. Louis Dönemi’nde Fransız sömürgeleri Senegal, Guyane ve Madagaskar olmak üzere 3 bölgeye ayrılmıştı. 1830’da 37 bin askeri Cezayir’e çıkarma yaptı. “Yedi Yıl Savaşı” esnasında kaybettiği sömürgelerini 1830’dan itibaren tekrar elde etmeye başladı. 1843’te İngiltere ile yaptıkları yeni bir antlaşma sonucu Fransız sömürgeciliği yeni bir nefes aldı. Fransız sömürgeciliğinin amacı da, Fransa’yı genişletmek, özellikle Afrika ve Asya’da deniz aşırı bir Fransa oluşturmak ve uygarlaştırma maskesi altında halkları, kültürleri ve dilleri Fransızlaştırmaktı.

1930’a gelindiğinde Fransa, sömürgeleri içinde sadece Cezayir’i ülkenin Afrika kıtasındaki bir uzantısı gibi kabul ediyor ve burayı doğrudan İçişleri Bakanlığı bünyesinde diğer Fransız şehirleri gibi yönetiyordu. Fakat ülke içindeki vilayetlerden farkı burayı bir genel valiye teslim etmesiydi. İlk defa 1936’da oy verme hakkı verilen Cezayirli Müslümanlar 2. Dünya Savaşı esnasında 8 Kasım 1942’ye kadar savaşın dışında kaldılar. 1944’te verilen yeni haklar Cezayirlilerin bağımsızlık mücadelesinin önünü kesmedi ve iç karışıklıklar birbirini takip etti. 1945’te Cezayir, Oran, Bugie’de olaylar çıktı. Setif’te birçok Avrupalı öldürülünce Fransız ordusu bölgeyi bombaladı.

Afrika’daki sömürgeler bağımsızlıklarını alırlarken sömürgeci devletin ihtiyaçlarına ve kendi şahsî menfaatlerine uygun olarak parçaladığı düzen üzere devletlerini kurdular. Bu ülkeler ne etnik bir çoğunluk, ne dil birliği, ne coğrafi birlikler ne de tabii kaynakların iktisadî açıdan kullanımına yönelik birliktelikler sağlayamadılar. Böylece Afrika bir manada Balkanlaştırılıp “yeni sömürgecilik” dönemi başlamış oluyordu. 29 Eylül 1946’da Fransa Cumhurbaşkanı’nın önderliğinde Fransız Birliği kuruldu. Üye ülkelerden gelecek heyetler bir Yüksek Konsey meydana getirecek ve Fransız Birliği Meclisi’ni oluşturacaklardı. 5. Cumhuriyet Anayasası gereğince sömürgeler isterlerse bağımsızlıklarını elde edebileceklerdi yoksa Fransa içinde geniş otonomi altında kalacaklardı. Sadece Cezayir Fransa’nın tabii bir uzantısı kabul edildiğinden bu konuda istisna kılınmıştı. Ancak sadece Gine bağımsızlığını isterken diğerleri buna yaklaşmamışlardı. Bu defa bütün siyah Afrika’da bağımsızlık hareketleri hızlandı. Fransa sömürgecilik faaliyetlerine başladığı günden bugüne kadar elinde tuttuğu bölgelerin birçoğunu bırakmakla birlikte hâlen dünyanın dört bir tarafında sömürgeleri bulunmaktadır.

1994 yılında, Ruanda’da, yüz gün içerisinde 800.000 insan katledilmiş ve bir soykırım gerçekleştirilmiştir. Ruanda’da gerçekleştirilen soykırım konusunda en fazla suçlanan ülke Fransa olmuştur. O dönemde Fransa, soykırımı gerçekleştiren Hutu hükümetinin en yakın dostu ve destekçisidir. Bu konuda Fransız yetkililerin şimdiye dek attığı en ileri adım, Fransa Dışişleri Bakanı Bernard Kouchner’in ülkesinin soykırımla ilişkisi olmadığını söylerken “bazı siyasi hatalar” yapılmış olduğunu kabul etmesidir. Ruanda hükümeti, Fransa’yı resmi olarak soykırımda aktif rol oynamakla suçlamış, Fransa’nın soykırımdaki rolünü araştırmakla görevlendirilen bağımsız bir komisyon, iki yıllık çalışmadan sonra, 500 sayfalık bir rapor hazırlamıştır. Fransa’yı suçlayan raporda, Hutu rejiminden ele geçirilen belgelere yer verilmiş ve Fransa’nın Ruanda ordusuna büyük miktarda silah yardımı yaptığı, Fransız askerlerinin soykırımı gerçekleştiren Interahamwe milislerini eğittiği, yer yer çatışmalara katıldığı iddia edilmiştir. Fransa, soykırımı gerçekleştiren bazı Hutuları korumakla da suçlanmıştır.

Fransa’yı işgale kalkışan Nazi Almanya’sına karşı, savaşmak üzere 300.000 Cezayirli Fransız ordusuna katılmıştır. 8 Mayıs 1945 yılında İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesi, Cezayir halkı tarafından büyük bir coşkuyla karşılanmış, halk Nazi Almanya’sının yenilgisini ve savaşın bitimini sömürgeciliğin sona ermesinde atılan önemli bir adım olarak kabul etmiştir.

Cezayir’de örneği görülmemiş şenlikler yapılmıştır. Bir ara yeşil-beyaz renkli Cezayir bayrağının ortalıkta gözükmesi sömürgecilerin çok sert tepki göstermesine sebep olmuştur. Nazileri kendi ülkelerinden atmaları nedeniyle şenlikler düzenleyen Fransızlar, işgal ettikleri ülke insanlarının özgürlüğünü simgeleyen bayraklarının ortalıkta gözükmesine tahammül edememiş ve tören alanını bir anda savaş alanına dönüştürmüşlerdir. Bu tahammülsüzlük korkunç bir katliama neden olmuştur. Fransızlara göre 15.000, Cezayirlilere göre ise 45.000 insan hayatını kaybetmiştir.

UHA Haber Merkezi - ÖZKAN KARACA

BELEDİYELER

EKONOMİ