SÖMÜRGE DEVLETLERİ: BELÇİKA SÖMÜRGECİLİĞİ

İnsanlık tarihinde derin izler bırakan sömürgecilik, Batı uygarlığının bir ürünü olarak ortaya çıkar. Teknik, bilimsel ve siyasi gelişmeler güçlü devlet yapılarını doğurmuş, bu güç yeni yollar ve yeni enerji merkezleri aramaya yöneltmiştir. Sömürgeliğin acımasız katliamlarına ve özgürlüğü elinden alınan bedenlerin feryadına tarih şahittir. Avrupa medeniyeti; dökülen kanlarla, akıtılan gözyaşıyla ve verilen alın teri ile yükselmiştir. Sömürge devletlerinden "Belçika Sömürgeciliği" özel dosyası detaylarda.

SÖMÜRGE DEVLETLERİ: BELÇİKA SÖMÜRGECİLİĞİ

Belçikalılar nüfus bakımından Hollandalılardan daha fazlaydı. Üstelik Hollandalılar Protestan, Belçikalılar Katolik idi. Bu mezhep farklılığının yanı sıra Belçikalıların çoğunluğu Fransızcaya akraba bir dili konuşuyordu. Öyle ki güney vilayetleri yani Belçikalılar, Kral 1. William’ın din, dil ve ekonomi politikaları yüzünden bu birliktelikten rahatsızdı. 25 Ağustos 1830’da başlayan olaylar 7 Şubat 1831 tarihinde Belçika’nın bağımsızlığını ilanıyla neticelendi. Avrupa’nın büyük güçleri de 20 Temmuz 1831 tarihinde Belçika’nın bağımsızlığını tanıdılar.

Belçika’nın bağımsızlığını tanımayan Hollanda da Nisan 1839’da yapılan Londra Antlaşması’yla bunu kabul etmek zorunda kaldı. Bu durum bazı güçlerin yeni bir birlik oluşturması, bazılarının ise çözülmesi demekti. Nitekim Almanya ve İtalya ulusal birliklerini kurdu, Belçika da bağımsızlığını kazandı. Avusturya ve Osmanlı Devleti gibi geleneksel çok uluslu devletler ise güç ve toprak kaybetti.

Belçika bağımsızlığını kazandığı yıllardan hemen sonra sömürge arayışına çıkmıştı. Afrika kıtasının iç kesimlerinin keşfine yönelik Avrupalı gezginler tarafından yapılan seyahatlerden özellikle Kongo’nun araştırılması konusuyla Belçika kralı 2. Leopold yakından ilgilendi. Stanley’in makalelerini okuyan 2. Leopold, 1876 yılında Brüksel’de sözde insanî ve bilimsel kaygılarla uluslararası bir coğrafya konferansı tertip etti. Leopold’un hedefi Kongo Nehri boyunca inceleme yaptırmak ve dayanak mevkileri tesis etmekti.

“Uluslararası Afrika Derneği” vasıtasıyla Stanley ikinci kez seyahate çıktı. Bu sefer Afrika kıtasının iç kesimlerine doğru ilerledikçe nehir boyunca yol ve küçük kaleler yaptı. 1883 yılında da” Uluslararası Afrika Derneği” buradaki hâkimiyetinin bir işareti olarak adını ”Uluslararası Kongo Derneği” olarak değiştirdi. Bu cemiyet vasıtasıyla da Belçika ve Kongo arasında doğal bir bağ kuruldu. İngiltere başlangıçta Stanley’in gezilerini desteklememiş ve bir maceracı olarak görmüştü. Ancak Belçika’nın Kongo’da ön plana çıkması üzerine Portekiz’in Kongo üzerindeki sömürgecilik iddialarını destekleyerek 1884 yılında Portekiz ile bir antlaşma yaptı. Bu antlaşmaya göre İngiltere, Portekiz’in Kongo kıyılarındaki tarihî haklarını tanıyacak, buna mukabil Kongo Nehri’nin ağzı da İngiliz nüfuzuna bırakılacaktı. Bu antlaşmaya Belçika, Fransa ve Almanya karşı çıktı.

Böylece Afrika’nın paylaşılması Avrupa devletleri arasında uluslararası bir sorun hâlini aldı. Almanya Başbakanı Bismarck’ın konunun milletlerarası bir konferansta müzakere teklifi Fransa’nın desteğiyle kabul gördü. Bunun üzerine 15 Kasım 1884 tarihinde konusu Afrika olan Berlin Afrika Konferansı toplandı. 26 Şubat 1885 tarihinde de Berlin Genel Senedi veya Kongo Senedi denilen 37 maddeden oluşan antlaşma imzalandı.

1885’te de Belçika Parlamentosu bu yeni devletin ismini Bağımsız Kongo Devleti olarak isimlendirdi ve 2. Leopold’u kral ilan etti. Temel olarak bilinen sömürge ülkelerinden farklı olarak 2. Leopold’un şahsî mülkü olan bu yeni ülkede doğal olarak bal mumu, kahve, meyveler, fildişi, mineraller, hurma yağı ve özellikle kauçuk elde etme hakkı 2. Leopold’a aitti. Öyle ki yerli halk yerlerinden edilme, zorla çalıştırılma ve vergilendirme gibi çok zor şartlarla yüz yüze geldi.

Özellikle gayriinsanî şartlarda yapılan kauçuk, 2. Leopold’un şirketinin kendini idamesi için büyük bir ekonomik öneme sahipti. Kongo halkının statüsü ve yaşam şartları kölelikten daha kötü durumdaydı. Tahminlere göre mahallî nüfusun %66’sı kralın şahsî mülkü konumundaki Kongo’da uygulanan ağır şartlar yüzünden öldü. Halka yapılan baskıların çok ileri boyutlara ulaşması üzerine kralın idaresine karşı isyanlar ve uluslararası bir tepki oluştu. Bunun üzerine 2. Leopold da kendisine ait olan bu sömürgeyi bir vasiyetnameyle 1908 yılında Belçika Devleti’nin idaresine bıraktı.

Bundan sonra Belçika’nın buradaki sömürgecilik faaliyetleri daha kabul edilebilir bir yapıya tedrici olarak getirildi. Tarım, sağlık ve eğitim konusunda bazı gelişmeler oldu. Ancak büyük kalabalık halk kitleleri tarım ve maden sahalarında çalıştırılıyor ve her türlü politik uyanışları engelleniyordu. Burada faaliyetini sürdüren “Belçika Genel Şirketi” ve bunun bir yan kuruluşu olan “Yukarı Katanga Maden Birliği” zaman içinde çok güçlendi ve hükûmet politikalarını da etkiler konuma geldi.

Belçika, 1914 yılından önce sadece Kongo’yu sömürgeleştirebilmişti. Kongo, 1960 yılına kadar Belçika sömürgesi olarak kaldı. 1. Dünya Savaşı sırasında Belçika sömürge birlikleri, Doğu Afrika’da Alman sömürgelerinin büyük kısmını işgal etti. Savaş sonunda Belçika, işgal ettiği Alman sömürge topraklarını Kongo Nehri’nin ağız kısmını elinde tutan Portekiz ile değiştirmek istedi. Ancak bu plan gerçekleşmedi. İngiliz ve Belçikalı temsilcilerin yaptıkları görüşmeler sonunda 30 Mayıs 1919 tarihinde “Orts Milner Antlaşması” yapıldı.

Buna göre Almanya’nın Doğu Afrika’daki Tanzanya denilen Rwanda, Burundi ve Tanzanyika topraklarından ilk ikisi Belçika’nın diğer kısımları ise İngiltere’nin payına düştü. Belçika, Kongo sömürgesine sınır olan bu sömürgeleri 1962 yılına kadar dolaylı bir yönetim olan manda şeklinde idare etti.

UHA Haber Merkezi - ÖZKAN KARACA

BELEDİYELER

EKONOMİ