TÜRK ORDUSUNUN SAVAŞ DÜZENİ

Türk insanı çocukluklarından itibaren koyunların üzerinde ata binmeyi, yay ve oklarla kuşlara nişan almak suretiyle atıcılığı öğreniyorlardı. İyi birer savaşçı olmaya mecburdular, çünkü harp ganimetlerinden elde edilen gelirler de önemli bir meblağ tutuyordu. Yine bu süvarilerin en önemli özellikleri çok hızlı olmalarıydı ve hepsinin bir de yedek atları bulunuyordu. Adeta rüzgârla yarışıyorlardı. Türk ordusunun tarihine ışık tutan özel dosya detaylarda.

TÜRK ORDUSUNUN SAVAŞ DÜZENİ

Türklerin harp usulleri de çok ilgi çekmiştir. Bu hususta geçmişte ve günümüzde birçok araştırma yapılmıştır. Eski Türkler savaşa başlamadan önce, esas kuvveti saklama ve yedek güç ayırmaya büyük önem veriyorlardı. Tarihte Türk savaş taktiği “Kurt Kapanı”, “Kaz Ayağı” ve en çok bilinen şekliyle “Turan Taktiği” olarak anılmıştır.

Turan taktiğinin en büyük hususiyeti sahte harekâttır. Düşmanla karşılaşılmadan evvel Türkler, savaş meydanının sağına ve soluna birtakım kuvvetlerini saklarlardı. Daha sonra düşman ordusu Türk akıncılarıyla karşılaşıp, onların da geri çekildiğini görünce, bütün güçleriyle saldırırlar, bu geriye çekiliş esnasında dahi arkalarına dönerek çok mükemmel ok atabilirlerdi. Ayrıca, Türk-Hunlar savaşa girmeden evvel hasımlarını ok atışlarıyla yıpratıyorlar ve bunu onları yorana kadar sürdürüyorlardı.

Savaşın vaktinin seçimi de tecrübeye dayalı tercih olmuştu. Türk-Hunlar düşmanlarına dolunay vakitlerinde saldırıyorlar, ay küçülmeye başlayınca da geri çekiliyorlardı. Yağmurlu, karlı ve tozlu günlerden kaçınırlardı. Çünkü yağmur yağdığında yayların kirişleri gevşer; tozlu ve bulutlu zamanlarda da hedefler iyi görünmezdi. 

Uygurları anlatan Çin vesikalarında, savaş sırasında onların sahte bir karargâh oluşturduklarına ve düşman askerleri buraya doğru hücuma kalkıştıklarında, etrafta saklanan esas ordu tarafından tuzağa düşürüldüklerine dair haberler de vardır.

M.Ö. 140’larda Türk ordu sistemi hakkında bilgi veren Çinli bir vezirin tespitlerine göre; “Türk askerleri insanı şaşırtan bir çeviklikle hareket ediyorlardı. En yalçın dağları çok kısa bir sürede tırmanırlar ve inerlerdi. Selleri ve ırmakları elbiseleriyle yüzüp, geçerler. Rüzgâra, yağmura ve susuzluğa dayanırlar. Her türlü arazide dinlenmeden zorlu yürüyüşler yaparlar. Onların atları en dar yarıklardan bile geçmeye alışıktır”.

Gündelik hayatta karınlarını doyurmak amacıyla, avlarda yararlandıkları ok ve yaya öyle maharetle hükmediyorlardı ki, at üzerindeyken dahi ileriye, geriye, sağa ve sola oklarını gönderebiliyorlardı.

Savaşla ilgili kullanılan birtakım deyimler de vardır ki, onlardan bazıları da şunlardır:

Tokımak, süngüşmek (savaşmak), sülemek (ordu göndermek), atlıg (süvari), yadag (piyade), akınçı (düşmana baskın yapan), yizek (ordunun önde giden bölüğü), karakol (bekçi, devriye), yortug (hakanın yanında bulunan koruma görevlilerinden), içgirmek (itaat almak)

Savaşta askerler, komutanlarına yüzde yüz itaat etmek zorundaydılar. En küçük bir uygunsuzluk veya isyan hareketinin cezası son çare olarak idama hükmedilirdi.

Savaşa girecek er atının kuyruğunu bağlar veya keserlerdi ki, buna eski Türkler “tullama” diyorlardı. Kelimenin aslı bugün de Türkçe’de kullandığımız “dul” sözüyle eş anlamlıdır. Atını da bir eş gibi gören Türkler, çarpışma esnasında öldüğünde atının ve evdeşinin ersiz kalacağını bildiğinden, savaş öncesi böyle bir tören icra ediyordu.     

Silah konusunda Türkler, Ortaçağda oldukça ileriydiler. Türk milleti, aynı zamanda zengin maden yataklarına sahipti ve silah işçiliğinde de oldukça ustaydılar. Mesela Türk kabilelerinden Bayırkular, sadece at yetiştiriciliğinde değil, demircilikte de maharetliydiler.

Kırgızların ağaçtan yapılmış kalkan ve zırhları kullandıklarına dair kayıtlar mevcuttur. Atlarını da zaman zaman ince bir zırhla kaplıyorlardı. Bu durumu kanıtlayacak arkeolojik bulgularda, Asya’nın değişik bölgelerinde figür ve motiflere rastlanmıştır. Yine batıdaki On Ok Türkleri demir ticareti de yapmışlardır. Türk milleti açısından madenciliğin gelişmesi, Türk kağanlarının ordularını en iyi araç-gereçle silahlandırması, “Börüler” diye adlandırılan vurucu güce sahip zırhlı süvarilerin bulunması ayrı bir üstünlüktü. Savaş malzemeleri de dâhil olmak üzere madenden imal edilen her şeyleri gayet mükemmeldi.

Uygurlar, yaylarının kirişlerini at kılından yapıyorlardı. Hem kaya resimlerinde, hem de Orkun Vadisi’nde yer alan Bilge Kagan ve Köl Tigin anıt mezarlıklarında gerçekleştirilen kazılarda ise değişik ebatlarda ve özelliklerde ok uçları görülmüştür. Mo-tun devrinden beridir bir savaş aleti olarak vazife gören ıslık çalan okları,  Moğollar da kullanmıştır.

İlk Türk-İslam devletleri içerisinde en güçlü ve düzenli ordu, dört temel askerî unsurdan oluşan Büyük Selçuklu Devleti ordusudur. Bunlar, başta Türkler olmak üzere çeşitli milletlerden seçilerek sarayda özel bir eğitimden geçirilen Saray Gulamları, hükümdarın yanında her an savaşa hazır bulunan Hassa Ordusu, büyük komutan ve devlet görevlilerinin beslediği Eyalet Askerleri ile sınır bölgelerinde fetihlerle görevli ve her an savaşa hazır Türkmenler idi. Buna yakın bir askerî teşkilat Anadolu Selçuklularından da devam etmiş ve bu yapı basit şekliyle Osmanlı Devleti’nin ilk zamanlarında da kendini göstermiştir.

623 yıllık varlığı (1299-1922) süresince Osmanlı Devleti askerî temeller üzerinde oturmuş ve bu özelliği ile birçok bölgede hâkimiyet kurmuştur.

UHA Haber Merkezi - ÖZKAN KARACA

BELEDİYELER

EKONOMİ